Cildine gereken kolajen desteğini al.

Fit1001 logosearch icon
Kalp Sağlığı İçin En İyi Takviyeler Nelerdir?Yorum Ekle
0

Kalp Sağlığı İçin En İyi Takviyeler Nelerdir?

Kalp sağlığı için takviye kullanılmalı mıdır? Hangi takviyeler kalp sağlığına iyi gelir?
13 dk. da okunurFit1001 Editör02 Oca 20230 Yorum
Kalp Sağlığı İçin En İyi Takviyeler Nelerdir?

Kalp hastalıkları bütün dünyada en önde gelen ölüm sebebi olarak bilinir. Kalp hastalıkları aynı zamanda yaşam kalitesini de ciddi oranda düşürmektedir. Sağlıklı yaşam yolunda yürüyen bir kişinin kalp hastalıklarına yakalanma riski elbette daha düşüktür. Düzenli egzersiz ve spor, ideal kiloda kalma, Akdeniz tipi sağlıklı beslenme şekli, sigara ve alkolden uzak durma, stres ile mücadele, düzenli uyku kalp hastalıkları ile mücadelede temel dikkat noktalarıdır. Bunların yanında kalp hastalıkları riskini azaltan takviye gıdalara karşı son dönemde bir eğilim söz konusudur. Bu takviye gıdalar şu şekilde listelenebilir;

  • Magnezyum
  • OMEGA-3
  • D Vitamini
  • Nitrik Oksit
  • Koenzim Q 10
  • Zerdeçal
  • Potasyum
  • Trans-Resveratrol

1. Magnezyum

Magnezyum, vücudun işlevi için çok önemli bir mineraldir ve vücutta en çok bulunan 4. mineraldir. Vücut bu minerali kendi başına üretmediği için gıdalardan ve gerektiğinde de takviyeler aracılığıyla alınması gereklidir.

Enerji üretimi, kan basıncının düzenlenmesi, sinir sinyal iletimi ve kas kasılması dahil olmak üzere insan sağlığı için gerekli olan 300’den fazla metabolik reaksiyonda yer alır. Bütün bu fonksiyonların yerine getirilebilmesi için düzenli olarak alınması ve vücuttaki rezervlerin doldurulması gerekir. İnsan vücudunda magnezyumun %60’ı kemik ve dişlerde, %39’u yumuşak dokularda, kalan %1’i ise kanda bulunmaktadır. Magnezyum, beyin ve kalpte diğer organlara nazaran daha yoğun olarak yer almaktadır. Magnezyumun faydaları aşağıdaki gibi sıralanabilir;

       Kortizolu beyinde dengeleyen en etkili vitamin magnezyumdur.

      Vücudun iç dengesinin sağlıklı işleyebilmesi için kan düzeyinin normal seyretmesi gerekir. Ancak yanlış beslenme ve vücuda alınan bazı besinler kan düzeyinin olumsuz etkilenmesine sebep olurken, magnezyumun görevi bu dengeyi sağlamaktır.

      Mutluluk hormonunun dengede kalması adına magnezyum elementi oldukça mühimdir. Magnezyum vücudunuzda yeterli bir miktarda varsa, depresyon ve kaygı bozukluğu ihtimalinin yaşanma ihtimali azalmaktadır.

      Vücutta yorgunluğun ve bitkinliğin azalmasına katkıda bulunur.

      Elektrolit dengesine katkıda bulunur.

      Diş sağlığının korunmasında etkin bir elementtir.

      Hücre bölünmesinde önemli görevleri vardır.

      Kas fonksiyonlarının, enerji oluşum mekanizmalarının gerçekleşmesine katkıda bulunmaktadır.

      Hücreleri alüminyum, nikel, kadmiyum, cıva, kurşun gibi zararlı elementlerden korur.

      Vücutta kalsiyum ve potasyumun işlevini artırır.

Günümüzde besinlerin işlenmesi esnasında içeriğindeki magnezyumun azalması durumu söz konusu olabilmektedir ya da uzun süre pişirilen sebzelerde magnezyum oranı oldukça düşmektedir. Hem aldığımız besinlerde yer alan magnezyum oranlarının azalması hem de beslenme alışkanlıklarımızın farklılaşmasıyla magnezyum eksikliği kavramı oldukça artmıştır. Magnezyum eksikliğine tıp dilinde hipomagnezemi adı verilmektedir. Fazla terleyen ya da bazı ilaçları kullanan kişilerde magnezyum atılımı daha fazladır. Stres ve hamilelik gibi durumlarda vücudun ihtiyaç duyduğu magnezyum miktarı artış göstermektedir. Yaş ilerledikçe ya da gastrointestinal hastalıkların varlığından ötürü bağırsaklardaki emilimin azalmasıyla, gerek duyulan magnezyum miktarı artar ve vücut gerek duyduğu magnezyumu yeterli miktarda dışarıdan temin edemezse, kemiklerde depolanan magnezyumu tüketmeye başlar.

Magnezyum eksikliğine neden olan faktörler; tip 2 diyabet hastalığı, uyuşturucu bağımlılığı, sigara kullanımı, böbrek ve karaciğer hastalıkları, yanlış beslenme alışkanlığı, stresli bir yaşam sürmek, idrar söktürücü ilaçların aşırı kullanımı, antibiyotiklerin sık ve düzenli kullanılmasına bağlı, yetersiz beslenme, aşırı alkol tüketimi, çölyak hastalığı, Crohn hastalığı ve yaşlılıktır. Magnezyum eksikliği belirtileri arasında; iştahsızlık, bulantı, kusma, saç dökülmesi, kabızlık, yorgunluk ve halsizlik sayılabilir. Daha şiddetli vakalarda ise; kas krampları, kardiyak aritmiler, uyuşma, konsantrasyon eksikliği, zihinsel bulanıklık, fibromiyalji görülebilir. Magnezyum eksikliği tedavisinde, magnezyum ilaçları ve magnezyum içeren multivitaminler vardır. Eksikliğin çok yüksek düzeylerde olduğu durumlarda damar yoluyla magnezyum verilebilir. Doğal olarak yüksek oranda magnezyum içeren besinleri tüketmek, sigara ve alkolü bırakmak da tedavi planının içerisinde yer alabilir.

      Magnezyum Eksikliğinin Yol Açtığı Sağlık Sorunları:

      Osteoporoz (kemik erimesi)

      Hipoglisemi

      Astım ataklarında meydana gelen şiddetlenme

      Kalp rahatsızlıkları

      Huzursuz bacak sendromu

      Solunum rahatsızlıkları

      Migren semptomlarında artış gözlenmesi

      Tip 2 diyabet

      Hipertansiyon

      Depresyon

2. Omega-3

Omega 3’ün insanların beslenmesinde ve fizyolojisinde çok önemli görevleri vardır. İnsan vücudunun kas aktivitesinden hücre büyümesine kadar birçok işlev için Omega-3 yağ asitlerine ihtiyacı vardır. İnsan fizyolojisinde üç farklı Omega-3 yağ asidi tipi rol oynar. Bunlar bitki yağlarında bulunan α-linolenik asit ya da kısaca ALA ile her ikisi de deniz ürünlerinde yaygın olarak bulunan eikosapentaenoik asit yani kısaca EPA ve dokosaheksaenoik asit yani DHA’dır. Omega-3 ün faydaları; Omega-3’ün kullanımına ilişkin yapılan diğer araştırmalar farklı tıbbi durumlar için değişik sonuçlar vermiştir.

Araştırmalar, haftada en az iki kez normal diyetle balık yağı tüketen bireyin kalp sağlığının nispeten korunduğunu göstermektedir. Çeşitli çalışmalar orta ila şiddetli yüksek tansiyonu olan bireylerde balık yağının yararlı etkilerinin olabileceğine dair kanıtlar sunmaktadır. Omega-3 yağ asitlerinin kan trigliserit düzeylerini azaltabileceğine dair kanıtlar elde edilmiştir, öte yandan balık yağının HDL veya iyi kolesterol olarak bilinen yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterolde de hafif bir iyileşmeye neden olduğunu gösteren araştırmalar vardır. Araştırmalar, balık yağının romatoid artritli, yani romatizmal eklem iltihabı olan bireylerde ağrıyı azaltmaya, sabah yaşanan eklem sertliğini iyileştirmeye ve eklem hassasiyetini hafifletmeye yardımcı olabileceğini öne sürmektedir. Rahatlama oranı genellikle düşük olsa dahi, iltihap önleyici ilaçlara olan ihtiyacı azaltmak bakımından etkili olabilmektedir. Diğer her türlü takviyede olduğu üzere, herhangi bir takviye almaya başlamadan veya bırakmadan önce, bu takviyenin ilaçları ve sağlık durumu ile etkileşiminin nasıl değişebileceği konusunu doktoruna sormalıdır.

3. D Vitamini

D vitamini vücutta birçok fonksiyonu olan, yağda çözünebilen vitaminlerden bir tanesidir. Vücutta cildin güneşle teması sonucu üretildiği için “Güneş Vitamini” olarak da bilinmektedir. Ancak ülkemizde güneşli gün sayısı çok olmasına rağmen D vitamini eksikliği sıklıkla görülür. Yağda çözünen vitaminlerden biri olan D vitamininin diğer adı “Kalsiferol”dür. Her ne kadar adı vitamin olarak geçse de D vitamini aslında yağda çözünen bir hormondur ve hormonal mekanizmalarda görev alır. D vitamininin bitkisel ve hayvansal olmak üzere iki temel kaynağı olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan biri ergokalsiferol olan D2 vitamini bitkisel kaynaklıdır. İnsanların kullanımı için uygun olan ve hayvansal kaynaklı olan D vitamini ise D3 vitamini, diğer adıyla kolekalsiferoldür. D3 vitamini vücutta cilt dokunun güneş ile teması sonucu oluşur. Dışarıdan takviyeler yoluyla D2 vitamini (ergokalsiferol) alındığında ise vücutta D3 vitaminine dönüştürülmesi gerekir. D vitamini faydaları aşağıdaki gibi sıralanabilir;

  •       Reseptörler, diğer adıyla algaçlar, hücreler üzerinde bulunan ve her madde için ayrı ayrı üretilmiş olan protein yapılı bileşiklerdir. Yapılan araştırmalarda D vitaminine ait reseptörlerin bağışıklık sistemi hücreleri üzerinde bulunduğu görülmüştür. Bu sayede hücrenin aktivitesinde artış sağlar. Özellikle viral enfeksiyonların tedavisinde farklı dozlarda takviye olarak alınan D vitamininin semptomlarda (belirtiler) azalma sağladığı, bağışıklık sistemini desteklediği de görülmüştür
  •       Farklı mekanizmalar sebebiyle karşımıza çıkan bir rahatsızlıktır. D vitaminin kanseri önleyebileceği, kanser tedavisine destek olabileceği ve kanser riskini azaltabileceği ile ilgili pek çok veri bulunmaktadır.
  •       D vitamini cilt sağlığında hücre yenilenmesinde görev aldığında cilt hücrelerini korumaya da yardımcı olabilmektedir
  •       Kemik sağlığı için D vitamini, kalsiyumun emilimi için zorunlu olan bir vitamindir. D vitamini olmadığında kalsiyumun emilim oranı düşükken varlığında bu oran yükselir. Bu nedenle, kemik erimesi olarak geçen osteoporoz tedavisine destek amaçlı D vitamini ve kalsiyumun birlikte kullanılması önerilir.

4. Nitrik Oksit

Nitrik oksit, çok yararları bulunan ve vücudun ürettiği bir moleküldür.

Faydaları;

Damarları genişleterek kan basıncını düşürmesi, Beyinde bulunana sinir hücrelerinin faaliyetini artırarak hafızayı güçlendirmesi, Vücudu oluşabilecek tümörlere karşı koruması, Koku duyularını güçlendirmesi, Mukavemet ve gücü artırması, Mide hareketlerini artırması en bilinenleridir. Nitrik oksidin vücut tarafından üretildiği bilinse bile eksikliğini önlemek ve nitrik oksit oranını yükseltmek önemlidir. Bunu yapabilmek için ise nitrik oksit düzeyi yüksek gıdalardan yararlanmak gerekmektedir. Nitrik oksit, vücut tarafından üretilen bir molekül dedik fakat destekleyen gıdaları almaya da özen göstermek gerekmektedir. Nitrik oksit içeren besinler arasında, roka, marul, maydanoz, tere, yeşil yapraklı sebzeler bulunmaktadır. Ispanak, lahanada da vücut tarafından nitrik okside dönüşmesi sağlanan nitrat oranı çok yüksektir. Nitrik oksit vücudun doğal haliyle ürettiği çok faydalı bir molekül olarak bilinmektedir. Büyüme ve zihinsel hormonları destekleyen nitrik oksit düzeyi besinlerle de artırılabilmektedir. Et ürünleri, turunçgiller, pancar, sarımsak ve yeşil yapraklı sebzelerde yüksek oranda bulunmaktadır. Ayrıca nitrik oksit oranını yükseltebilmek için antioksidanlardan da yararlanmak gerekmektedir.

5. Koenzim Q 10

Koenzim Q10 yağda çözünebilen vitamin benzeri bir bileşiktir. Dokulardaki formuna göre Ubikinol-10 veya Ubikinon-10 olarak da isimlendirilir. Ubikinol ve ubikinon Latincede “her yerde olan” anlamına gelmektedir. Koenzim Q10 vücutta sentezlenebildiği gibi besinsel kaynaklarla dışarıdan da alınabilmektedir.  Koenzim Q10’in vücutta en çok bulunduğu organlar; kalp, böbrek ve karaciğer gibi yüksek metabolizma hızına sahip organlardır. Koenzim Q10 hücre membran yapısının korunmasında ve hücrede enerji dönüşümünün sağlanmasında rol oynar. Aynı zamanda dokulardaki serbest radikallerin etkisini azaltmaya yardımcı olduğundan iyi bir antioksidandır. Koenzim Q10’nin yüksek tansiyon, migren, romatoid artrid, Parkinson ve fibromiyalji gibi bazı hastalıkların tedavisinde olumlu etkileri olabileceğine dair çalışmalar da bulunmaktadır. Koenzim Q10 özellikle kırmızı et, tavuk, balık ve yumurta gibi hayvansal protein kaynaklarında daha yüksek miktarda bulunmaktadır.  Bitkisel kaynak olarak ise brokoli ve karnabaharda diğer sebzelere göre daha yüksek miktarda koenzim Q10 içermektedir. Koenzim Q10’in sabah kahvaltı ile birlikte alınması önerilmektedir. Koenzim Q10 nadiren mide yanması, mide bulantısı ve ishale sebep olabilmektedir. Besin takviyesi olarak alınan koenzim Q10, cildin mevsim geçişlerinden daha az etkilenmesine, pürüzsüzleşmesine ve sıkılaşmasına katkıda bulunabilmektedir. Koenzim Q10, vücutta kendiliğinden oluşan ve hücreler üzerinde zararlı etkileri bulunan serbest radikallerin etkisini azaltmada önemli bir antioksidan bileşiktir. Bağışıklık sistemini destekler ve hücreye enerji sağlanmasında rol oynar. Koenzim Q10 miktarının azalması hücrelerin sağlıklı döngüsünü bozabilmekte, oksidatif stresin artmasına neden olabilmektedir. Koenzim Q10 et, balık ve yağlı tohumlar ile diyet yoluyla alınabilmektedir. Ancak yaşlanma ile birlikte vücutta koenzim Q10 miktarının azalması ve besinsel kaynaklarının yeterli tüketilmemesi durumunda çiğnenebilir tablet ve şurup formunda besin takviyesi olarak da alınabilmektedir. Kan sulandırıcı ilaçlar, tiroid ilaçları ve kemoterapi tedavisi alan kişilerin; ilaç etkileşimi nedeniyle koenzim Q10 kullanmadan önce hekimlerine danışmaları gerekmektedir.  Ayrıca gebelik ve emzirme döneminde koenzim Q10 kullanımının güvenli olduğu konusunda çalışmalar yeterli değildir. Bununla birlikte kalp yetmezliği, böbrek ve karaciğer hastalıkları ile diyabet gibi kronik hastalıkları olan kişiler koenzim Q10 kullanımı konusunda dikkatli olmalıdır. Koenzim Q10 ‘in çocuklarda kullanımının güvenirliği ve yararı ile ilgili henüz yeterli bilimsel çalışma bulunmamaktadır.

6. Zerdeçal

Zerdeçal, kireçlenmenin neden olduğu eklem ağrıları dahil olmak üzere ağrı tedavisinde en sık kullanılan takviye besin ve ürün gruplarından biridir. Zerdaçalda bulunan ‘’curcumin’’ maddesinin ağrı hafifletme ve iltihap önleyici özelliği olduğu düşünülmektedir. Çin ve Hint geleneksel tıbbının temeli denilebilecek zerdeçal aynı zamanda birçok fayda sağlayabilir; hücreleri zararlı bileşenlere karşı koruyan güçlü bir anti-oksidan ve anti-kanser özelliğe sahiptir, beyin ve kalp fonksiyonlarına da yararlı olduğu bilinmektedir. Zerdaçalın eklem ağrılarına ve sızılarına etkisi olup olmadığına yönelik araştırmalar sınırlı olsa da bir çalışmada eklem ağrısı belirtilerini hafiflettiği ve ağrı kesici etki gösterdiği bulunmuştur. Ancak yüksek dozda zerdeçal, kan inceltici olarak işlev görebilir ve mide rahatsızlıklarına neden olabilir. Bu nedenle kan sulandırıcı ilaçlar kullanıyorsanız, ameliyat olacaksanız, safra kesesiyle ilgili rahatsızlıklarınız varsa zerdeçal veya kurkumin takviyesi kullanmadan doktorunuza danışmanız önemlidir.

7. Potasyum

Potasyum; enzimlerin işlevlerinde, hücre bölünmesi ve büyümesinde, DNA sentezinde, kalp fonksiyonlarının ve kan basıncının dengelenmesinde, reflekslerin düzenlemesinde, kalbin düzgün çalışmasında, ödem oluşumunun önlenmesinde, asit ve baz dengesinde ve sıvı-elektrolit dengesinde görev alır. Potasyumun vücuttaki en önemli görevi Na (sodyum) metali ile birlikte korele şekilde çalışıp vücudun sıvı elektrolit dengesini sağlamasıdır. Düzenli ve dengeli beslenme programı uygulayan bireylerde potasyum ihtiyacı genellikle oluşmaz. Siyah üzüm, patates, kuru erik, kuru kayısı, incir, böğürtlen, bezelye, enginar, kabak, muz, ıspanak, somon, mercimek, fasulye, avokado, domates, greyfurt, incir, kivi, böğürtlen, havuç ve pancar gibi yiyecekler potasyum bakımından zengin besinlerdir. Araştırmalara göre ise potasyum bakımdan zengin yiyecekler tüketmek hipertansiyon riskinin önüne geçer. Vücutta potasyum yüksekliği belirtileri genellikle geç ortaya çıkar. Vücut, potasyum yüksekliğini belli bir süre dengeleyebilir fakat kandaki değeri 6.5 mmol ve üzeri olduğunda nefes almada zorluk, düzensiz kalp atımı, kaslarda kramp ya da felç gözlenebilir. Potasyum yüksekliği belirtilerinin bir kısmı şu şekilde sıralanabilir:

  • Yorgunluk
  • Halsizlik
  • Kusma
  • Aritmi
  • Ellerin ve ayakların uyuşması
  • Bilinç kaybı
  • El, kol ve bacak kas zayıflığı
  • Kalp çarpıntısı
  • Mide bulantısı
  • İshal
  • Böbrek taşı
  • Böbrek yetmezliği

Potasyum yüksekliğinin tedavisinde öncelikle potasyum açısından zengin gıdaların tüketilmemesi önerilir. Uzak durulması gereken gıdalar ise patates, kakao, kahve, sakatat ürünleri, kuru baklagiller ve sebzelerdir. Bunların sonucunda potasyum seviyesinde anlamlı ölçüde değişme gözlenmezse kişi, hekim tarafından diyaliz işlemine yönlendirme yapılabilir. Diyaliz sayesinde kan temizlenir. Potasyum miktarının yüksek olması durumunda solunum yetmezliği, solunum yollarında gözüken düzensizlik, kalpte ritim bozuklukları ve kalpte yüksek miktarda toksik madde oluşması gibi hayati fonksiyonları ciddi derecede etkileyebilecek sağlık sorunlarına sebebiyet verebilir. Potasyum, vücut için çok önemli bir mineral olup yetişkin bir bireyin potasyum değeri genellikle 3500-4000 mmol arasında değişir. Plazma potasyum değeri 3.5-5 mmol arasında normal kabul edilir. Potasyum kan ya da idrar testi ile ölçülür. Erişkin bir bireyin günlük en az alması gereken potasyum miktarı 2 gramdır. Vücut için erişkinlerde yeterli olan miktar ise 4.7 gramdır. 0-6 aylık bebeklerde 400 mg, 7-12 aylık bebeklerde 700 mg, 1-3 yaş arasında 3000 mg, 4-8 yaş arasında 3800 mg, 9-13 yaş arasında 4500 mg olarak bilinir. Hamile kadınlar için günlük alınması gereken potasyum miktarı yetişkinlerle aynıdır ancak emziren kadınlarda potasyum ihtiyacı artar ve bu değer 5.1 gramdır. Potasyum değerinin hamilelik sürecinde takip edilmesi hem annenin hem bebeğin sağlığı için önemlidir. Potasyum yüksekliği ya da düşüklüğü hayati önem taşımaktadır. Erken tanı ile tedavisi daha kolaydır.

8. Trans-Resveratrol

Resveratrol, bir etilen köprüsü ile birbirine bağlanan iki fenol halkasından oluşan polifenollerin stilbenoid grubuna ait bir bileşiktir. Resveratrol, birçok botanik üründe bulunan polifenolik bir bileşiktir. Kırmızı şarap, üzüm kabuğu ve çekirdeği bakımından zengin olduğu için doğal bir resveratrol kaynağıdır. Bununla birlikte, resveratrol, iddia edilen antioksidan ve antienflamatuar özellikleri nedeniyle genellikle bir diyet takviyesi olarak tüketilir. Ayrıca maya hücrelerinin ömrünü uzattığına dair bulgulara dayanarak yaşlanma karşıtı bir takviye olarak pazarlanmaktadır. Bu etki henüz insanlarda gösterilememiştir. Resveratrolün ayrıca kardiyoprotektif (kalp koruyucu) etkileri olduğu düşünülmektedir. Daha önceki çalışmalar, düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL= kötü kolesterol) oksidasyonunu azalttığını, trombosit agregasyonunu engellediğini ve aterojeneze karşı koruma sağlayabileceğini buldu. Şarap veya resveratrol açısından zengin üzüm takviyesi tüketimi, kardiyovasküler hastalık riskinin azalmasıyla ilişkilidir ve dolaşım sistemi sağlığını geliştirmeye yardımcı olabilir. Ancak yaşlı erişkinlerde tüm nedenlere bağlı ölüm riskini azaltmaz. Resveratrolün alkole bağlı olmayan yağlı karaciğer hastalığına karşı etkinliğine ilişkin veriler çelişkilidir. Resveratrol diğer biyolojik etkileri için ihtiyaç duyulanlara benzer şekilde 3 ila 10 μM arasındaki konsantrasyonlarda - östrojen benzeri özellikler sergilediği ve hem östrojen hem de androjen reseptörlerini uyarıp kanser hücre çoğalmasını tetikleyebileceği için hormona duyarlı kanserleri olan hastalar dikkatli olmalıdır. Resveratrolün yan etkileri şu şekildedir:

Resveratrolün potansiyel faydalarına kıyasla nispeten az yan etkisi olsa da bazı çalışmalar vücutta bir pro-oksitleyici ajan olarak davranabileceğini gösteriyor. Resveratrol, serbest oksijen radikalleri denilen, toksik hücre metabolizma artıklarının sebep olduğu hücre hasarını sürekli olarak yavaşlatmak veya önlemek için çalışmak yerine, tersine pro-oksidan özellikler sergileyerek hücresel DNA hasarına ve oksidatif strese yol açabilir. Genel olarak, bir kişi kısa vadede küçük miktarlarda resveratrol alırsa, yan etkiler yaşamazlar. Bununla birlikte, günde 2.5 gram veya daha fazla alırlarsa, aşağıdaki yan etkiler ortaya çıkabilir:

  • Mide bulantısı
  • Kusma
  • İshal
  • Karaciğer fonksiyon bozukluğu.

Resveratrolü güvenli miktarlarda tüketmenin en kolay yolu üzüm, yaban mersini, kızılcık, nar ve bu meyveleri içeren meyve sularıdır. Bazı insanlar, özellikle kan basıncını düşürmek için resveratrol takviyeleri de alırlar. Bu takviyelerin çoğu, bir kişinin yapabileceğinden çok daha yüksek dozlarda resveratrol içerir, bu nedenle tıbbi olarak önerilmemektedir.

Kalp Sağlığı için Takviyeleri Kullanmak Anında İyi Gelir mi?

Hayır... Kalp sağlığı için doğrudan faydalı olan bir takviyenin olduğu ve anında kalbinizi iyileştireceği kanaati yanlıştır. Bir süreç olarak bakıp kendinize, beslenmenize ve aldığınız gıdalara dikkat ettiğiniz zaman süreç içerisinde size daha sağlıklı hissettirecektir.

Kalp Sağlığı için Takviyelerin Etkileri Nelerdir?

Kalp sağlığı için doğru takviye kullanımı kalbi çok yormamak için önemlidir. Yanlış takviye ve beslenmelerden kaynaklı kalp yorgunluğunun önüne geçmenin en iyi yolu doğru beslenme ve takviyelerle ilerlemektir. Doktora danışılarak yapılması bu durumuzun daha sağlıklı ilerlemesi için çok önemlidir.

Kalp Sağlığı için Takviye Almak Sağlıklı mı?

Kalp sağlığı için takviye gıda almak ve diyet yapmakla ilgili faydalı bilinenlerden hiçbirinin doğrudan faydalı olduğuna dair kanıt mevcut değil. Fakat doğru beslenme ve gıdalarla bu süreci dolaylı da olsa iyi bir şekilde yürütmek mümkün olabilmektedir.

Kalp Sağlığı için Takviye Almadan Önce Bir Doktora Danışmak Gerekli midir?

Evet… Kalp sağlığınız için takviye almadan önce bir doktora danışmanız oldukça elzemdir. Bazı takviyelerin yan etkisi olabileceğini ve bazı kullandığınız ilaçlar varsa onlarla etkileşime girebileceğini unutmayınız. Olumsuzların önüne geçmek ve alacağınız takviyelerin işe yaraması için doktora danışmanız veya gözetiminde olmanız daha sağlıklı bir sürece adım atmanızı kolaylaştıracaktır.

"Kalp Sağlığı İçin Takviyelerin Fiyatları Nelerdir?"

Kalp sağlığı için takviye fiyatları takviye edilen üründen ürüne değişkenlik gösterebilmektedir. Pek çok takviye ürünü uygun fiyatlara bulmanın da mümkün olduğunu söylemekte fayda var.

0
kalp ve damarkolesterol

Yorumlar (0)

Yorum Yapın

0 / 300

Okumaya Devam Edin