Hipotiroidizm Nedir?
Hipotiroidizm (az aktif tiroid hastalığı), tiroid hormonunun üretilmesinden ve salınmasından sorumlu olan bezin kan dolaşımı için yeterince üretmediği bir hastalıktır. Kişinin metabolizmasının yavaşlamasına neden olarak tüm vücudu etkiler.
Tiroid, karın boşluğunda oturan küçük, kelebek şeklinde bir bezdir. Boyun, köprücük kemiğinin hemen üstünde. Birincil işlevi, vücudun hemen hemen her organında enerjiyi düzenlemeye ve kullanmaya yardımcı olmaktır.
Tiroid, kalp atışı ve sindirim sistemi gibi birçok vücut fonksiyonunu kontrol eder. Kan dolaşımında yeterli tiroid hormonu bulunmadığından vücudun doğal süreci yavaşlamaya başlar.
Son araştırmalar, Avustralya'nın yaşlı nüfusunun yaklaşık %14'ünün klinik olarak ilgili bir tiroid bozukluğundan muzdarip olduğunu ve %4'ünün teşhis edilmediğini gösteriyor.
Hipotiroidizm yaşla birlikte daha yaygın hale gelir ve kadınların bu duruma yakalanma olasılığı on kat daha fazladır. Aslında, her sekiz kadından 1'inde yaşamın ilerleyen dönemlerinde az aktif tiroid gelişir.
Vücuttaki aşırı düşük tiroid hormon seviyeleri, miksödem olarak bilinen yaşamı tehdit eden bir duruma bile neden olabilir. Düşük vücut ısısına, anemiye, kalp yetmezliğine, bilinç kaybına veya ani komaya neden olabilen en şiddetli hipotiroidi şeklidir. Miksödem, acil tıbbi müdahale gerektiren ciddi bir durumdur.
Genel olarak, hipotiroidizm tedavi edilebilir bir durumdur. Semptomlar, yan etkilerini gidermek için düzenli ilaçlar ve yaşam tarzı değişiklikleri ile kontrol edilebilir.
Hipotiroidizm Neden Olur?
Hipotiroidi önlenebilen bir hastalık değildir ve çoğunlukla bağışıklık sisteminin tiroid bezine saldırması ve harap etmesi sonucu oluşur. Bunlardan en bilineni tiroit bezinin kronik iltihabı olan Hashimato Tiroidi’dir.
Hashimoto hastalığında bağışıklık sistemi tiroid bezini yabancı olarak tanır ve bazen ömür boyu hiçbir şey yapmaz, bazen de ona saldırıp harap eder ve çalışmaz bir hale getirir. İster Hashimoto hastalığı isterse başka bir hastalık nedeniyle olsun, hipotiroidi ortaya çıktığında vücudun metabolizmasını ayarlayan tiroid hormonları azalır ve bunun sonucunda çeşitli şikayetler oluşur.
Zehirli guatr denen tiroid bezlerinin çok çalışması durumu ve tiroid kanseri de bu bezlerin işlevini bozar ve dolayısıyla hormon salınımını düşürebilir.
Diğer nedenler şunlardır:
- Tip 1 diyabet ya da vitiligo gibi başka bağışıklık sistemi hastalığına sahip kişiler.
- Tiroid ameliyatı ya da radyoaktif iyot tedavisi geçirmiş kişiler.
- Bebekte tiroid bezinin doğuştan gelişmediği durumlar.
- Beyindeki hipofiz bezinin sorunları.
- İyottan fakir bölgelerde yaşayanlar ve az iyot tüketenler.
- Radyasyona maruz kalma.
- Amiodaron, lityum, interferon gibi ilaçları kullananlar.
- Ailesinde tiroid rahatsızlıkları bulunanlar.
Kadınlar bu hastalığa erkeklerden 4-8 kat daha fazla yakalanma riski taşır. Kadın hormonları olan östrojen ve progesteronun etkisi olabileceğine dair şüpheler olsa da bu hastalığın kadınlarda neden daha fazla görüldüğüne dair kesin bir kanıt yoktur.
Hipotiroidizm Belirtileri Nelerdir?
Hipotiroidi erken evrede net bir semptom göstermeyebilir. Fakat tedavi edilmeyen hipotiroidi hastalığı zamanla obezite, kalp hastalığı, eklem ağrıları ve kısırlık gibi sorunlara yol açabilir.
Kilo vermekte zorlanan ve hızlı kilo alan kişilerde tiroid bozuklukları akla ilk gelen rahatsızlıklardandır. Kilo verememe ve hızlı kilo almanın dışında hipotiroidi hastalığının diğer belirtileri ise:
- Saç dökülmesi
- Anemi (kansızlık)
- Ani gelişen mutsuzluk
- Sürekli tekrar eden üşüme hissi
- Uykusuzluk
- Kalp ritminde yavaşlama
- Yüksek kolesterol seviyesi
- Yorgunluk
- Anksiyete
- Şişmiş el, yüz ve ayaklar
- Kas güçsüzlüğü
- Kuru cilt
- Erkeklerde libido kaybı
- Denge ve koordinasyon sorunları
- Ses kısıklığı
- Hafızada zayıflık
- Sebat eden kabızlık
- Regl düzeninde değişimler
Eğer bu belirtilerden birkaçına sahipseniz mutlaka bir uzmana danışın. Basit bir kan testiyle tiroid hormonlarının düzenli çalışıp çalışmadığını öğrenebilirsiniz.
Hipotiroidizm Tanısı Nasıl Konulur?
Tiroid fonksiyon testi adı verilen kan testi ile hormon düzeyleri kontrol edilerek tanı konabilir.
Bu testte TSH hormonu ile T4 tiroid hormonuna bakılır. Kanda TSH'ın yüksek, T4 adlı tiroid hormonunun çok düşük olması hipotiroidi anlamına gelir.
Eğer TSH yüksek ancak T4 düzeyi normalse, ileriki zamanda hipotiroidi sahip olma riski vardır.
Doktorunuz ilaç tedavisi ile hormonları yerine koymak için bir tedavi planı hazırlar ve bu sürede düzenli kan kontrolleri ile tiroid düzeylerini kontrol eder.
Hormon düzeylerinin yanı sıra elle yapılan muayenede herhangi bir şişlik, ailenizde tiroit hastalığı varlığı, yutkunmada güçlük, gözlerin dışarı çıkması gibi başka belirtiler varsa, tiroid ultrasonu ile bu bezin büyüklüğü ve yapısına bakılır.
Nodül saptanması her zaman kötü huylu bir nodül varlığı anlamına gelmez. Tiroid sintigrafisi ve gerekirse ince iğne aspirasyon biyopsisi ile ileri tetkikler yapılır.
Hipotiroidizm Tedavisi Yöntemleri Nelerdir?
Vücutta T4 hormonu yetersiz olduğunda dışarıdan verilen ilaç tedavisiyle bu eksiklik giderilir. Ancak hipotiroidi geçici değil, ömür boyu tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır.
Tiroid ilacına başladıktan 2 hafta sonra şikayetlerde düzelme başlar. İlaca düşük dozlarda başlanır ve kısa sürelerle artırılarak, genelde 5-6 haftada bir, TSH hormonu normale dönünceye dek doz ayarlanır. Sonrasında genellikle altı aylık ya da yıllık kontrollerle kanınızdaki tiroid hormonu seviyesinin normal olup olmadığı kontrol edilir.
Hamilelerde, yaşlılarda, koroner kalp hastalığı olanlarda hipotiroidi varsa daha sık kontrol gerekir. Bunun nedeni ise tiroid içeren hormon ilaçlarının kalbin daha hızlı çalışmasına neden olmasıdır. Bu yüzden ilaç ayarlanması iyi yapılmalıdır.
Yaşam boyu süren hipotiroidi tedavi edilmezse tiroit eksikliğine bağlı gelişen metabolik sorunların devam etmesi sonucunda, kalpte büyüme, kalp yetmezliği, pıhtı oluşumu, hipertansiyon ve damar sertliği gibi ölümcül tablolar ortaya çıkabilir.
Kan testlerinde tiroid hormonu eksikliğiniz varsa, ancak şikayetleriniz çok hafifse herhangi bir tedaviye ihtiyacınız olmayabilir. Bu durumlarda, doktorunuz genellikle birkaç ayda bir hormon seviyenizi izler.
Hipotiroidizmden Nasıl Korunulur?
Eski yıllarda, hipotiroidizm tanısı semptom ve bulgular belirgin olmadığı sürece konulamazdı ve bu nedenle hipertiroidi tanı alması gecikirdi. Günümüzde tiroid fonksiyon testleri birçok sağlık merkezinde hatta sağlık ocaklarında bile kolaylıkla yapılabilmektedir. Böylece birçok hastada hipotiroidizm tanısı belirgin şikâyet ve bulgu olmaksızın erken dönemde tespit edilebilmektedir.
Hipotiroidizm Hakkında Bilinmesi Gerekenler Nelerdir?
Tiroid bezi- boynun alt yarısında, nefes borusunun önünde bulunan, kelebek şekilli bir iç salgı bezidir. Tiroid bezi metabolizma hızımızı düzenleyen tiroid hormonlarını üretir, depolar ve salgılar. Bu hormonlar tüm vücut dokularının ve organlarının doğru çalışması için şarttır.
Toplumda tiroid fonksiyon bozukluklarına çok sık rastlanmaktadır. Ülkemizde yaklaşık 7-8 milyon tiroid hastası vardır. Tiroid fonksiyon bozuklukları basit bir yorgunluk şikayetinden komaya kadar değişken bir kliniğe neden olabilir.
Hipotiroidi nedenleri:
- Ülkemizde görülen en sık neden Hashimoto hastalığı
- Ciddi iyot eksikliği veya iyot fazlalığı
- Tiroid cerrahisi sonrası
- RAI (Radyoaktif iyot tedavisi) veya boyuna radyasyon tedavisi sonrası
- İlaca bağlı nedenler (antitiroid ilaçlar, lityum gibi)
- Bebekte tiroid bezinin doğuştan gelişmediği durumlar
- İnflamatuar, infiltratif hastalıklar
- Beyindeki hipofiz ve hipotalamus bezinin sorunları
Hipotiroidi belirti ve bulguları:
- Çabuk yorulma, halsizlik, yorgunluk
- Unutkanlık
- Çok uyuma
- Kolay üşüme
- Kilo alma
- Saç dökülmesi
- Adet düzensizlikleri veya gebe kalmada yaşanan sorunlar, düşükler
- Cilt kuruluğu, zayıf ve kırılgan saçlar ve tırnaklar
- Kabızlık
- Depresyon
- Sık enfeksiyon geçirme
- Kas ve eklem ağrıları
- Kansızlık
- Düşük libido
- Konsantrasyonda azalma
- Guatr (büyümüş tiroid bezi)
TİROİD HASTALIĞINA ÖZELLİKLE DİKKAT ETMESİ GEREKENLER:
- Yukarıda belirtilen semptomları olan hastalar
- Gebe veya gebelik planlayan kadınlar
- 60 yaş üzeri kadınlar
- Tekrarlayan düşük, ölü doğum hikayesi
- Diyabeti olan hastalar
- RAI tedavisi veya boyun bölgesine radyasyon alanlar
- Akrabalarında veya kendisinde otoimmun hastalıklar olan kişiler
- Açıklanamayan hiperkolesterolemi
- Açıklanamayan hiperprolaktinemi
- Açıklanamayan anemi
- Kalp yetmezliği
Hipotiroidiye uyan belirti ve bulguları olan olgular, tiroid fonksiyon bozukluğu açısından değerlendirilmelidir. Tiroid fonksiyon bozukluğu kanınızdaki tiroid uyarıcı hormon (TSH) ölçüldüğü basit bir kan testiyle doğrulanabilir. Eğer yapılan tetkik sonucu hipotiroidi olduğu saptanırsa hipotiroidinin nedenine yönelik tiroid hormonları (T3 ve T4), otoantikorlar (Anti-tiroid peroksidaz, Anti-tiroglobulin antikorları) gibi kan testleri ve Tiroid ultrasonografisi yapılabilir.
Tedavinin amacı vücuttaki eksik hormonları ömür boyu yerine koymaktır. Tiroid hormon ilaçları mutlaka sabah aç karnına alınmalı, beraberinde herhangi bir ilaç kullanılmamalı ve ilaç aldıktan en az 30 dakika sonra yemek yenmelidir. Semptomlar kontrol altında olsa bile ilaçların her gün alınması gerekir.
Tiroid ilacına başladıktan kısa bir süre sonra şikayetleriniz azalmaya başlar. İlaca başladıktan 4-6 hafta sonra kontrol tiroid fonksiyon testlerine bakılır ve ilaç dozu yeterli ise altı aylık ya da yıllık kontrollerle kanınızdaki tiroid hormonu seviyesinin normal olup olmadığı kontrol edilir.
Hipotiroidi tedavi edilmezse kas güçsüzlüğü, kas kontrol kaybı, kısırlık, doğumsal hastalıklar, zihinsel fonksiyonlarda yavaşlama, depresyon, kalp büyümesi, kalp yetmezliği, yutma ve soluk alıp vermede güçlük, koma gibi ciddi sonuçları olabilir.
Hipotiroidizm Kimlerde Görülür?
Hipotiroidinin görüldüğü kişiler aşağıda verildiği gibidir.
- Şeker hastalarında
- Kansızlığı olanlarda
- Romatoid artrit hastalarında
- 60 yaşın üzerindeki kadınlarda sık görülür.
Kolesterol ve trigliserid gibi kandaki yağ düzeyleri yüksek hastalarda hipotiroidi yönünden araştırılmalıdır. Ayrıca depresyonu olan hastalarda, çocuğu olmayan veya adet düzensizliği olan kadınlarda da hipotiroidi aranmalıdır.
Hipotiroidizm Kansere Yol Açar mı?
Hipotiroidinin tedavisinin eksik olan tiroid hormonunun dışarıdan ilaç verilmesi yöntemiyle gerçekleştiğini ifade eden Uzm. Dr. Safiye Arık,” Bu ilaç sabahları kahvaltıdan en az yarım saat önce alınıyor. Bunun dışında hipotiroidiye eşlik edebilecek vitamin (B12, D ve demir gibi) ve iyot eksiklikleri açısından da hastayı değerlendirip gerekirse ilgili takviyeleri de öneriyoruz. Cerrahi tedavi ancak tiroid bezinde kötü huylu bir kitle tespit edilmesi halinde söz konusu oluyor. Ancak hipotiroidinin kanser ile doğrudan bir ilişkisi bulunmuyor. İlacını düzenli kullanarak tiroid fonksiyonlarını gerekli seviyede tutan kişiler, hayat kalitelerinde bir değişiklik olmadan yaşıyor” diye konuştu.
Hipotiroidizme Ne İyi Gelir?
Hipotiroidi beslenme şekli oldukça önemlidir. Hastalığın ilerlememesi ve hastalıkla baş edebilmek için tüketilen yiyeceklere dikkat edilmelidir.
Sebze ve meyvelerde bol miktarda antioksidan, mineral ve vitamin bulunur.
Bu gıdalar kalp sağlığına iyi gelir, serbest radikallerle savaşmaya yardım eder, hormonları dengeler ve sağlıklı kilonun korunması sağlar.
Hipotiroidi olanların tüketebileceği bazı besinler:
- Probiyotik içeren gıdalar
- Balık
- Hindistan cevizi yağı
- B vitamini içeren gıdalar da hipotiroidi olan kişilerin sıklıkla tüketmesi gereken besinlerdendir. B vitamini ve demir açısından zengin gıdalar; kepekli ekmek, yeşil fasulye, kinoa ve ıspanaktır.
- Kemik suyu
- Selenyum tiroid fonksiyonuna yardım eden enzimler için oldukça önemlidir. Hipotiroidi olan hastaların çoğunda selenyum düzeyleri eksik olmaktadır. Bu nedenle hipotiroidi olan kişiler selenyum açısından zengin olan besinler tüketmelidir. Yumurta ve deniz ürünleri ulaşılması kolay zengin selenyum kaynaklarındandır
- Bol lifli gıdalar
- Su yosunu
- Antioksidan açısından zengin içerikli sebze ve meyveler tiroid bezi için oldukça yararlıdır
Hipotiroidi olan hastaların tüketmeleri gereken birçok besin olduğu gibi tüketmemeleri gereken de birçok besin vardır.
Hipotiroidi olan kişilerin yememesi gerekenler besinler:
- Gluten içeren gıdalar
- Makarna (Beyaz undan yapılan)
- Şeker ve şekerli yiyecekler
- Brokoli
- Karnabahar
- Hamur işi ürünler
- Lahana
- İşlenmiş gıdalar
- Karalahana
- Brüksel lahanası
Yağda çözünen vitaminler
Yağda çözünen dört vitamin vardır. Bunlar; A, D, E ve K vitaminleridir. Vücut, yağda çözünen vitaminleri karaciğerde ve yağlı dokularda depolar, bu da onların suda çözünen vitaminlere göre toksik seviyelere yükselme olasılığını artırır. A, E ve K vitaminleri yiyeceklerde yaygın olarak bulunurken, D vitamini çoğunlukla güneş ışığından elde edilir.
A vitamini: A vitamininin birincil rolü, hücre farklılaşması adı verilen önemli bir süreçtir. Bu süreç, hücreleri vücuttaki belirli bir işlev için uzmanlaştırır. A vitamini havuç, balkabağı, tatlı patates, ıspanak, lahana ve domates gibi çeşitli meyve ve sebzelerde bulunur.
D vitamini: Bağırsaktan kalsiyum emilimini düzenlemeye yardımcı olur. Kalsiyum, kas kasılmasına, kan basıncı yönetimine ve uygun kemik yoğunluğunun korunmasına yardımcı olur. D vitamini çoğunlukla güneşte cildimiz tarafından üretilir.
E Vitamini: Vücudu serbest radikallerden korumada kritik öneme sahip bir antioksidandır. E vitamini, ayçekirdeği, kuruyemiş ve bitkisel yağlarda bol miktarda bulunur. Bu yiyecekleri yemek, E vitamini seviyenizi korumanın en etkili yoludur.
K vitamini: K1 bitki bazlı kaynaklarda bulunurken, K2 hayvansal ürünlerde bulunur. K1 vitamini maydanoz, lahana, ıspanak ve brüksel lahanası gibi sebzelerde bulunurken, K2 yumurta sarısı, fermente soya fasulyesi ve sığır etinde bulunur.
Omega-3
Omega-3 uzun zincirli, çoklu doymamış yağ asitleri grubuna verilen isimdir. Üç tipi bulunmaktadır bunlardan EPA (eikosapentaenoik asit) ve DHA (dokosaheksaenoik asit) deniz ürünlerinde bulunmaktadır. ALA (alfa linolenik asit) ise bitki kaynaklı Omega-3 yağ asididir.
ALA bitki kaynaklı omega-3 yağ asididir; ceviz, keten tohumu, soya fasulyesi veya yeşil sebzelerde bulunur. EPA ve DHA ise deniz ürünlerinden elde edilmektedir. Sardalya, hamsi, somon ve uskumru gibi yağlı balıklarda ve deniz ürünlerinde bol miktarda bulunur.
Omega-3 yağ asitlerinin sağlığı pek çok faydası bulunmaktadır. Kalp ve damar sağlığını korur, trigliserit düzeylerinin azaltır, iyi kolesterol olarak bilinen HDL’yi artırır, kalp krizi ve felç gibi riskini azalmasına yardımcı olur, yüksek tansiyonu önler.
Omega-3 yağ asitlerinin antiinflamatuar etkisi bulunur. İltihaplı bağırsak hastalıklarına (ülseratif kolit ve Crohn hastalığı) ve otoimmün temelli romatolojik hastalıklara karşı etkilidir.
Omega-3 yağ asitlerinin bağışıklık tepkisinin düzenlenmesi ayrıca hücre çoğalmasının kontrolü ve tümörlere karşı mücadelede potansiyel etkileri vardır.
Bazı nörolojik ve psikiyatrik hastalıkların semptomlarının azalması ve yaşa bağlı görme kaybının önlenmesini sağlamaktadır. Omega-3 anne karnındaki bebeklerin beyin gelişimi, merkezi sinir sistemi ve bedensel gelişimi için de çok önemlidir.
Omega-3'lerin bulunduğu yer söz konusu olduğunda, deniz kaynaklı Omega-3 içeren besinler ile bitkilerde bulunan Omega-3 arasında bir ayrım yapmak önemlidir.
Omega- 3'ün deniz kaynakları, kullanıma hazır EPA ve DHA yağ asitleri açısından zengindir. Özellikle deniz ürünleri EPA ve DHA açısından zengindir. Bu nedenle beslenme açısından bu yağ asitlerini almak için en iyi strateji deniz kaynaklı Omega-3 içeren gıdaları tüketmektir.
Bitkiler ise ALA yağ asidi içermektedir. Bitkilerde bulunan Omega-3’ün faydalarından yararlanmak için vücudun ALA'yı EPA'ya ve bunu DHA'ya dönüştürmesi gerekmektedir.
Omega-3 açısından zengin birçok besin bulunmaktadır. ALA yönünden zengin bitkisel kaynaklar arasında kuruyemişler özellikle ceviz, fındık ayrıca keten tohumu ve keten tohumu yağı, kanola yağı, soya, chia tohumu, avokado, semizotu, ıspanak ve lahana gibi yeşil yapraklı sebzeler bulunmaktadır.
EPA ve DHA açısından zengin olan hayvansal kaynaklı en önemli kaynaklar balık ve balık yağıdır. Özellikle soğuk denizlerde yaşayan somon balığı, orkinos, ton balığı, ringa balığı, sardalye, alabalık gibi yağlı balıklardır. Ayrıca EPA ve DHA yağ asitleri, kabuklu deniz hayvanlarında, krill yağında, mikroalg yağında bulunmaktadır.
İyot
İyot, vücudumuz tarafından üretilmeyen, besinler ile alınabilen faydalı bir elementtir. Sadece iyot içeren ya da iyot ilave edilmiş besinler yoluyla ağızdan alınabilmektedir. İyodun yarı ömrü normalde 10 saat kadardır, iyot eksikliği durumlarında bu süre uzar. Sağlıklı bir erişkinin vücudunda, %70-80’i tiroid bezinde depolanmış vaziyette yaklaşık 15- 20 mg iyot bulunur.
İyot, tiroid hormonu üretiminde, fetüsün (rahimdeki bebek) ve yeni doğan bebeğin gelişiminde temel bir unsurdur ve yaşamın tüm evrelerinde sağlık açısından vazgeçilmez bir besin kaynağıdır. İyot, tiroksin (T4) ve triiyodotironin (T3) içeren tiroid hormonlarının üretiminde anahtar bileşendir. Tiroid hormonları, vücudun enerjiyi optimum şekilde kullanmasına, gerekli ısıda kalmasına ve beynin, kalbin, kasların ve diğer organların gerektiği gibi çalışmasında önemlidir. Tiroid hormonları ve dolayısıyla iyot, fetüsün büyümesi, kemiklerin olgunlaşması ve beyin gelişimi açısından zorunludur. WHO (Dünya Sağlık Teşkilatı)' ya göre, yetersiz iyot alımı, zekâ geriliğinin önlenebilir en yaygın nedenidir. İyot, vücut tarafından üretilemeyen bir element olduğu için dışarıdan alınması gerekmektedir.
Deniz ürünleri iyi birer iyot kaynağıdır. Çünkü okyanuslar iyot açısından zengindir. Ancak ülkemiz için pahalı ve kısıtlı bir kaynaktır. Çoğu deniz ürününe göre iyot içeriği daha düşük olmakla birlikte iyot miktarı bakımından yumurta, et ve süt ürünlerinde bitkisel gıdaların çoğundan daha zengindir.
Asıl kaynak iyotlu rafine tuzdur. Aksi doktor tarafından belirtilmedikçe mutlak iyotlu rafine tuz kullanılmalıdır. Kaya tuzu, ‘gourmet’ tuzları gibi tuzlar genellikle önerilmemektedir. Ek gıdaya başlama dönemindeki bebeklerde yeterli iyot alımı sağlamak için, evde yapılan ve piyasada satılan ek mamaların/gıdaların mutlak iyot içermesine dikkat edilmelidir.
Yaygın besinsel iyot kaynakları şu şekilde sıralanabilir;
- İyotlu rafine sofra tuzu
- Peynir
- Tuzlu su balıkları
- İnek sütü
- Su yosunu (esmer su yosunu, kırmızı deniz otu)
- Yumurta
- Kabuklu deniz hayvanları
- Dondurulmuş yoğurt
- Soya sütü
- Soya sosu
Selenyum
Selenyum, diyetiniz ile alınması gereken temel bir mineraldir. Yunanca “selene” kelimesinden türetilmiştir ve bu sözcüğün anlamı Yunanca’ da Ay’dır. Vücut için az miktarda gerekli olmasına rağmen metabolizma ve tiroid fonksiyonu da dahil olmak üzere oldukça önemli süreçlerde rol alır.
Farklı gıdalarda selenyum bulunmaktadır ve günlük beslenmeye destek olarak selenyum takviyeleri kullanılabilir. Selenyum bağışıklık sistemi başta olmak üzere vücuttaki birçok sistem için önem taşır.
Selenyumun faydaları şu şekilde sıralanabilir:
- Güçlü bir antioksidan görevi görür.
- Kalp hastalıklarına karşı korumaya yardımcı olur.
- Zihinsel düşüşü önlemeye yardımcı olur.
- Tiroid sağlığı için önemlidir.
- Bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı olur.
- Astım semptomlarını azaltmaya yardımcı olur.
Dört yaş ve üzeri sağlıklı bireylerde günlük selenyum alım miktarı 55 mikrogramdır. Selenyum takviyesi kullanırken kutu üzerindeki değerlere dikkat edilmesi ve doktorun önerdiği şekilde kullanılması gerekir.
Selenyum toprakta bulunan bir mineraldir. Selenyum suda ve bazı yiyeceklerde de bulunmaktadır.
Selenyum, metal sülfit cevherlerinde bulunur. Ticari olarak, selenyum, çoğunlukla üretim sırasında bu cevherlerin rafine edilmesinde bir yan ürün olarak üretilir. Saf selenid veya selenat bileşikleri olan mineraller olarak bilinir.
Selenyum tüm hayvanlar dahil olmak üzere birçok organizmada hücresel işlev için eser miktarlarda bulunur.
Yorumlar (0)
Yorum Yapın