Cildine gereken kolajen desteğini al.

Fit1001 logosearch icon
Hipertansiyon için En İyi Takviyeler Nelerdir?Yorum Ekle
0

Hipertansiyon için En İyi Takviyeler Nelerdir?

Hipertansiyonun etkileri nedir? Hipertansiyonu iyileştirecek takviyeler nelerdir?
19 dk. da okunurFit1001 Editör06 Oca 20230 Yorum
Hipertansiyon için En İyi Takviyeler Nelerdir?

Hipertansiyon için en önemli şey beslenme alışkanlığınızı öncelikle değiştirip dönüştürmektir. Alınacak en iyi takviyeler şu şekilde sıralanabilir;

  1. Melatonin
  2. Magnezyum
  3. D vitamini
  4. Probiyotikler
  5. Potasyum
  6. Zencefil
  7. C vitamini
  8. Yeşil Çay

Alınacak bu takviyelerle ilgili olarak da mutlaka bir doktora danışmanızda fayda vardır.

1. Melatonin

Melatonin, insan vücudunda doğal olarak bulunan ve uyku-uyanıklık döngüsünü düzenleyen bir hormondur. Beynin hemen altında bulunan pineal bez ya da diğer adıyla epifiz bezi tarafından salınır. Melatonin, uyku-uyanma döngüsünün yanı sıra, kan basıncının düzenlenmesi ve mevsimsel üreme dürtüleri gibi, yani günlük döngü ile değişen faktörleri senkronize etmede önemli rol oynar. Melatonin kullanmadan önce mutlaka bir sağlık uzmanına ve uzman doktora başvurulması gereklidir. Melatonin hormonu çeşitli ilaçlar ve kafein gibi maddeler ile etkileşime girerek çeşitli olumsuz etkiler yaratabilir veya vücutta olması gerektiği miktardan fazla bulunduğunda çeşitli sağlık sorunlarının daha da ağırlaşmasına neden olabilir. Melatonin, depresyon belirtilerini daha da kötüleştirebilir ve diyabetli kişilerde kan şekerini artırabilir. Diyabeti olan bireyler melatonin kullanırken kan şekerini dikkatle takip etmelidir. Melatonin, tansiyonu kontrol etmek için belirli ilaçlar alan kişilerde yüksek tansiyona neden olabilir. Melatonin hormonu bağışıklık fonksiyonunu artırabilir ve transplant alan kişiler tarafından kullanılan immünosüpresif tedaviye müdahale edebilir. Melatonin, kanama bozukluğu olan kişilerde kanamayı daha da kötüleştirebilir.

Melatonin ağız yoluyla hap formunda, dil altı hap formunda, cilt üzerine jel olarak, ya da bir sağlık uzmanının doğrudan gözetimi altında vücuda enjekte edilerek kullanılabilir. Melatonin aldıktan sonra dört ile beş saat boyunca makine veya araç kullanılmaması gereklidir. Melatonin, kadınlar tarafından ağızdan alındığında veya sık sık ya da yüksek dozlarda enjekte edildiğinde doğum kontrolüne benzer etkileri olabilir. Bu hamile kalmayı zorlaştırabilmektedir. Hamile kalmaya çalışırken melatoninin daha düşük dozlarda güvenli olup olmadığını bilmek için yeterli güvenilir araştırma tamamlanmamıştır. Hamilelik sırasında melatonin kullanımının ne kadar güvenliği olduğu hakkında yeterli bilgi yoktur. Bu nedenle bu konuda daha kesin araştırmalar sonuçlanana kadar, hamile iken veya hamile kalmaya çalışırken melatonin kullanılmaması tavsiye edilmektedir. Aynı şekilde emzirme döneminde melatonin kullanımının güvenliği hakkında da yeterli bilgi yoktur, bu sebeple kullanmaktan kaçınmak en iyi çözümdür. Melatoninin, ergenlik döneminde gelişime müdahale edebileceği konusunda bazı endişeler vardır. Bu endişeler halen kesin olarak teyit edilmemiş olsa da melatonin tıbbi ihtiyacı olan çocuklar haricinde kullanılmamalıdır. Melatoninin çocuklarda ağızdan alındığında güvenli olup olmadığını bilmek için henüz yeterli kanıt yoktur.

  • Yan etkileri;
  • Anormal karaciğer fonksiyon testleri
  • Asteni (halsizlik)
  • Baş ağrısı
  • Baş dönmesi
  • Mide bulantısı
  • Ruh hali değişimleri
  • Saldırganlık
  • Sinirlilik
  • Uyku hali
  • Dermatit (cilt iltihabı)
  • Döküntü
  • İshal
  • Karın ağrısı
  • Kaşıntı
  • Kilo artışı
  • Kollar ve bacaklarda ağrı
  • Kuru cilt
  • Menopoz belirtileri
  • Migren
  • Anormal rüyalar
  • Uykusuzluk
  • Uyuşukluk
  • Yorgunluk sayılır.

2. Magnezyum

Magnezyum, vücudun işlevi için çok önemli bir mineraldir ve vücutta en çok bulunan 4. mineraldir. Vücut bu minerali kendi başına üretemediği için gıdalar ve gerektiğinde de takviyeler vasıtasıyla alınması gerekmektedir. Enerji üretimi, kan basıncının düzenlenmesi, sinir sinyal iletimi ve kas kasılması dahil olmak üzere insan sağlığı için gerekli olan 300’den fazla metabolik reaksiyonda yer alır. Bütün bu fonksiyonların yerine getirilebilmesi için düzenli olarak alınması ve vücuttaki rezervlerin doldurulması gerekir. İnsan vücudunda magnezyumun %60’ı kemik ve dişlerde, %39’u yumuşak dokularda, kalan %1’i ise kanda bulunmaktadır. Magnezyum, beyin ve kalpte diğer organlara nazaran daha yoğun olarak yer almaktadır.

Magnezyumun faydaları aşağıdaki gibi sıralanabilir;

  •  Kortizolu beyinde dengeleyen en etkili vitamin magnezyumdur.
  •  Vücudun iç dengesinin sağlanabilmesi için kan düzeyinin normal seyretmesi gerekir. Ancak yanlış beslenme ve vücuda alınan bazı besinler kan düzeyinin olumsuz etkilenmesine sebep olurken, magnezyumun görevi bu dengeyi sağlamaktır.
  • Diş sağlığının korunmasında etkin bir elementtir
  • Hücre bölünmesinde önemli görevleri vardır
  • Kas fonksiyonlarının, enerji oluşum mekanizmalarının gerçekleşmesine katkıda bulunmaktadır
  • Mutluluk hormonunun dengede kalması adına magnezyum elementi mühimdir. Magnezyum vücudunuzda yeterli bir miktarda varsa, depresyon ve kaygı bozukluğu ihtimalinin yaşanma ihtimali azalmaktadır
  • Vücutta yorgunluğun ve bitkinliğin azalmasına katkıda bulunur
  • Elektrolit dengesine katkıda bulunur
  • Hücreleri alüminyum, nikel, kadmiyum, cıva, kurşun gibi zararlı elementlerden korur
  • Vücutta kalsiyum ve potasyumun işlevini artırır

Günümüzde besinlerin işlenmesi esnasında içeriğindeki magnezyumun azalması durumu söz konusudur. Ya da uzun süre pişirilen sebzelerde magnezyum oranı oldukça az seyretmektedir. Hem aldığımız besinlerde yer alan magnezyum oranlarının azalması hem de beslenme alışkanlıklarımızın farklılaşmasıyla magnezyum eksikliği kavramı epeyce revaçtadır. Magnezyum eksikliğine tıp dilinde hipomagnezemi adı verilmektedir. Fazla terleyen ya da bazı ilaçları kullanan kişilerde magnezyum atılımı daha fazladır. Stres ve hamilelik gibi durumlarda vücudun ihtiyaç duyduğu magnezyum miktarı artış göstermektedir. Yaş ilerledikçe ya da gastrointestinal hastalıkların varlığından ötürü bağırsaklardaki emilimin azalmasıyla, gerek duyulan magnezyum miktarı artar. Ve vücut gerek duyduğu magnezyumu yeterli miktarda dışarıdan temin edemezse, kemiklerde depolanan magnezyumu tüketmeye başlar. Magnezyum eksikliğe neden olan faktörler; tip 2 diyabet hastalığı, uyuşturucu bağımlılığı, sigara kullanımı, böbrek ve karaciğer hastalıkları, yanlış beslenme alışkanlığı, stresli bir yaşam sürmek, idrar söktürücü ilaçların aşırı kullanımı, antibiyotiklerin sık ve düzenli kullanılmasına bağlı, yetersiz beslenme, aşırı alkol tüketimi, çölyak hastalığı, Crohn hastalığı, yaşlılıktır. Magnezyum eksikliği belirtileri arasında; iştahsızlık, bulantı, kusma, saç dökülmesi, kabızlık, yorgunluk ve halsizlik sayılabilir. Daha şiddetli vakalarda ise; kas krampları, kardiyak aritmiler, uyuşma, konsantrasyon eksikliği, zihinsel bulanıklık, fibromiyalji görülebilir. Magnezyum eksikliği tedavisinde, magnezyum ilaçları ve magnezyum içeren multivitaminler vardır. Eksikliğin çok yüksek düzeylerde olduğu durumlarda damar yoluyla magnezyum verilebilir. Doğal olarak yüksek oranda magnezyum içeren besinleri tüketmek, sigara ve alkolü bırakmak da tedavi planının içerisinde yer alabilir.

  • Magnezyum Eksikliğinin Yol Açtığı Sağlık Sorunları:
  • Osteoporoz (kemik erimesi)
  • Kalp rahatsızlıkları
  • Huzursuz bacak sendromu
  • Solunum rahatsızlıkları
  • Migren semptomlarında artış gözlenmesi
  • Tip 2 diyabet
  • Hipoglisemi
  • Astım ataklarında meydana gelen şiddetlenme
  • Hipertansiyon
  • Depresyon

3. D vitamini

Fazla D vitamini pek çok iyi şeylerin de fazlası zararlı olduğu gibi D vitamininin de fazlası zaralıdır. Kan basıncının düzenlenmesinde önemli bir rol oynar ama bu karışık bir süreçtir. Ve aşırı D vitamini tüketimi aşırı kalsiyum yüklemesi yaparak hiperkalsemiye neden olabilir. D vitamini kalsiyum alımını sağlar. Teorik olarak aşırı alındığında kalbe giden kan damarlarının duvarlarında ve hatta ciğer ve böbreklerde aşırı kalsiyum birikmesi oluşur. Doktorların tavsiyesi, kan basıncınızı düşürmek için işe D vitamini alarak başlamamanız. Doğru D vitamini seviyesi hala bilinmiyor D vitamini gerekli bir vitamindir. Vücut D vitaminini doğal gün ışığından alır. Pek çok yiyecek yeterli derecede vitamin içermez. O nedenle özellikle güneş ışığının az olduğu zamanlarda ekstra D vitamini almak mantıklı olabilir. Maalesef ne kadar D vitaminine ihtiyacımız olduğuna dair daha da önemlisi ne kadarının bize zarar vereceğine dair kesin bir bilgi bulunmuyor. Bu aşırı D vitamini tüketiminin herkes için problem yaratabileceği anlamına gelir. Bir istisna D vitamini kemik erimesi riski taşıyan kadınlara yardımcı olur. Erkekler için ise herhangi bir yarar sağladığına dair kesin bir kanıt yoktur. O nedenle doktorunuz önermediği sürece ekstra D vitamini almayın.

4. Probiyotikler

Probiyotikleri doğru miktarda tükettiğimizde sağlığımıza olumlu katkılar sağlayan canlı mikroorganizmalar olarak özetleyebiliriz. Bu faydaların başında probiyotiklerin bağırsak florasını düzenleyerek sağlıklı bir yaşam geçirmemizi sağlaması gelir. Vücudumuzun enerji kullanımını ve kalori yakmasını düzene sokan probiyotikler kilo vermemize de yardımcı olur. Probiyotik kullanımı mide ve sindirim sistemiyle ilgili sorunların giderilmesine yardımcı olur. Bağırsakta yaşayan iyi ve kötü bakteriler arasında bir denge kurulması ve iyi bakterilerin sayısının artması, sindirimi sağlayan enzimleri aktive ederek; ishal, kabızlık, gaz ve şişkinlik gibi problemlerin önlenmesini sağlar. Bağırsaktaki dengenin oluşması için yapılması gereken şey ise probiyotiklerden zengin bir beslenme düzeni oluşturmak. Probiyotikler vücutta bulundukları yerlere göre farklı etkilere sahip olabilmektedir. Bu yararlı bakteriler; sindirim sistemi, ağız, vajina, idrar yolları, deri ve akciğerlerde yer alır. Her bakteri kolonisi içinde bulunduğu sistemin dengesini korumakla yükümlüdür. Bağırsaklardaki probiyotiklerin faydaları, büyük oranda sindirim ve bağışıklık sisteminin doğru çalışmasını sağlamaya yöneliktir. Yararlı bakteriler, mikrobiyotanın (bağırsak florası) dengesinin sağlanmasında büyük rol oynar. Enfeksiyonların yol açtığı iltihaplanmaları gidererek vücut fonksiyonlarının düzenli çalışmasına destek olur. Sindirimin desteklenmesinden vitaminlerin sentezlenmesine kadar pek çok işlevi yerine getiren probiyotiklerin vücutta eksilmesi durumunda, vücudun işleyişinde bozukluklar meydana gelir ve vücut sağlığı zarar görür. Bağırsak mikrobiyotasının dengesi oldukça hassastır. Stres, yetersiz uyku ve kötü beslenme, uzun süreli ve sık antibiyotik kullanımı başta olmak üzere pek çok dış etken bu dengenin bozulmasına sebep olabilir. Bağırsak mikrobiyotasının dengesinin bozulması hayat kalitesini önemli ölçüde düşürür. Bununla beraber, vücuttaki tüm sistemlerin işleyişi birbirine bağlı olduğundan, bir sistemin dengesinin bozulması diğer fonksiyonlarda da aksamalara neden olur. Bu aksamalar; alerjileri, hormon dengesindeki ve bağışıklık sistemindeki bozuklukları ve cilt problemlerini beraberinde getirir.

5. Potasyum

Potasyum; enzimlerin işlevlerinde, hücre bölünmesi ve büyümesinde, DNA sentezinde, kalp fonksiyonlarının ve kan basıncının dengelenmesinde, reflekslerin düzenlemesinde, kalbin düzgün çalışmasında, ödem oluşumunun önlenmesinde, asit ve baz dengesinde ve sıvı-elektrolit dengesinde görev alır. Potasyumun vücuttaki en önemli görevi Na (sodyum) metali ile birlikte korele şekilde çalışıp vücudun sıvı elektrolit dengesini sağlamasıdır. Potasyum elementinin emilimi ince bağırsaktan, vücuttan atılımı ise böbrekler ile olur. Tıp dilinde potasyum yüksekliği hiperkalemi, düşüklüğü hipokalemi olarak adlandırılır. Beslenme veya kromozomal bozukluk sonucu potasyum yüksekliği ya da düşüklüğü insan sağlığı için risk oluşturabilir. Hatta kalıcı sorunlara yol açabilir. Düzenli ve dengeli beslenme programı uygulayan bireylerde potasyum ihtiyacı genellikle oluşmaz. Siyah üzüm, patates, kuru erik, kuru kayısı, incir, böğürtlen, bezelye, enginar, kabak, muz, ıspanak, somon, mercimek, fasulye, avokado, domates, greyfurt, incir, kivi, böğürtlen, havuç ve pancar gibi yiyecekler potasyum bakımından zengin besinlerdir. Potasyum yüksekliğinin tedavisinde öncelikle potasyum açısından zengin gıdaların tüketilmemesi önerilir. Uzak durulması gereken gıdalar ise patates, kakao, kahve, sakatat ürünleri, kuru baklagiller ve sebzelerdir. Bunların sonucunda potasyum seviyesinde anlamlı ölçüde değişme gözlenmezse kişi, hekim tarafından diyaliz işlemine yönlendirme yapılabilir. Diyaliz sayesinde kan temizlenir. Potasyum miktarının yüksek olması durumunda solunum yetmezliği, solunum yollarında gözüken düzensizlik, kalpte ritim bozuklukları ve kalpte yüksek miktarda toksik madde oluşması gibi hayati fonksiyonları ciddi derecede etkileyebilecek sağlık sorunlarına sebebiyet verebilir. Hipokalemi olarak adlandırılan potasyum eksikliği kandaki potasyum seviyesinin 3.5 mmol değerinin altına düşmesi anlamına gelir. Bu değerin 2.5 mmol’ün altına düşmesi ise kritiktir. Potasyumun düşüklüğünün nedeni, hücrenin içine potasyum kayması, potasyumdan zengin beslenmeme, böbreklerden potasyumun fazla atılması ve/veya bağırsaklardan fazla atılması olabilir. Potasyumun düşüklüğüne sebep olabilen durumların bazıları şöyledir:

  • Alkolün aşırı kullanımı
  • Kabızlık ilacının fazla kullanılması
  • Fazla kahve tüketimi
  • Kusma
  • Magnezyum eksikliği
  • Aldosteron hormonunun fazla salgılanması
  • Böbrek hastalıkları
  • Diüretiklerin fazla alınması
  • Fazla yemek yeme

Potasyum, hücre, doku ve organların fonksiyonlarını düzenler. Kandaki değeri 3 mmol’ün altına düşmediği sürece genellikle bireylerde semptom görülmez. Potasyum alımının tuz alımından daha düşük olduğu beslenme tiplerinde ise kronik hastalıklar gelişebilir. Potasyum düşüklüğüne bağlı olarak gelişebilen belirtilerin bazıları şunlardır:

  • Yorgunluk
  • Bacak ve kol kaslarında görülen kramplar
  • Halsizlik
  • Kalp atışının düzensizliği
  • Hipertansiyon
  • Sindirim sistemi bozuklukları
  • Kusma
  • Miyalji
  • Kas güçsüzlüğü
  • Solunum güçlüğü
  • Sık sık idrara çıkma
  • Susuzluk
  • Bulantı

Bu belirtiler aynı zamanda diyabet belirtilerine benzediği için de tanının konulabilmesi oldukça güçtür. Bunun ayrımının yapılabilmesi için potasyum seviyesinin ölçülmesi gereklidir. Potasyum açısından zayıf gıdalar, elma, kızılcık, armut, karpuz, kuşkonmaz, brokoli, lahana, patlıcan, biber, çay, kestane, soğan, marul, kara lahana olarak sıralanabilir. Potasyum düşüklüğü tedavisinde bireye oral yolla (ağızdan) ya da IV (İntravenöz) yolla potasyum verilebilir. Potasyum eksikliğinde kişiye genellikle oral yolla potasyum glukonat ve IV yolla potasyum klorür uygulanır. Bu ilaçların en sık görülen yan etkileri; hipotansiyon, kol ve bacaklarda uyuşma, ten renginde solma, kalp ritmine bozulma olarak görülebilir. Yan etkileri göz önüne alındığında bu ilaçların kullanımı hekim kontrolünde olmalıdır. Potasyum, vücut için çok önemli bir mineral olup yetişkin bir bireyin potasyum değeri genellikle 

3500-4000 mmol arasında değişir. Potasyum değerinin hamilelik sürecinde takip edilmesi hem annenin hem bebeğin sağlığı için önemlidir. Potasyum yüksekliği ya da düşüklüğü hayati önem taşımaktadır. Erken tanı ile tedavisi daha kolaydır. Yukarıdaki semptomlardan biri veya birkaçı görüldüğünde ya da rutin yapılan kan testinde görülen anormal potasyum değerinde donanımlı ve uzman doktorların görev aldığı bir hastanelere başvurulması gerekir. Potasyum ilaçlarının bilinçsiz olarak kullanılması büyük risk oluşturur ve sağlığınıza ciddi zarar verebilir. Bu nedenle ilaçların hekim kontrolünde düzenli olarak alınması tavsiye edilir.

6. Zencefil

Zencefil, doğrudan kendi adını verdiği zencefilgiller ailesine mensup bir kök bitki çeşidini oluşturuyor. Asya kıtasının tropik ve yarı tropik iklime sahip bölgelerinde yetişen bu bitki, geçmiş yüzyıllardan beri farklı toplumlara ait geleneksel reçetelerde geniş bir yer tutuyor. Günümüzde zencefil, taze veya kurutulmuş olarak direkt beslenme amaçlı tüketilebildiği gibi çeşitli sektörlerde ham madde olarak da sıkça kullanılıyor. Zencefil Türk mutfağında hem taze kökleri hem de toz baharat formuyla iki şekilde de kullanılıyor. Taze zencefil, acı bir tada sahip olduğundan genellikle tek başına çiğ tüketilmiyor. Bunun yerine rendelenerek veya dilimlenerek çay, günlük takviye edici karışım ya da yemek ve hamur işi çeşitleri gibi tarifler için farklı tatlarla bir araya getiriliyor. Toz zencefil ise tüketime hazır yiyecek ve içeceklere veya yemeklere doğrudan ilave edilebiliyor. Zencefil kullanım alanları şu şekilde sıralanabilir; Pastil, şurup, kapsül vb. ürünlerde ham madde olarak kullanılıyor Esansiyel yağı veya ekstraktı cilt ve saç bakım ürünlerinin formüllerine ekleniyor. Balık, tavuk, kırmızı et yemeklerinde, hamur işlerinde ve içeceklerde kullanılıyor. Gazoz vb. içeceklere ve kek, kurabiye gibi hazır atıştırmalıklara ilave ediliyor. Ortam kokusu veya masaj yağı olarak kullanılıyor. Zencefil, ev yapımı tariflerde genellikle yemeklere keskin ve ferah bir aroma kazandırmak maksadı ile tercih ediliyor. Soğuk içeceklerde ferahlatıcı özelliği daha da ön plana çıkan bu bitki, belirgin aroması ve güçlü bileşenleri sayesinde sıcak içeceklerde de duyuları canlandırıcı bir özellik kazanıyor. Zencefilin hazır gıdalarda kullanımı da aynı şekilde kendine özgü güçlü aromasından faydalanmak adına oluyor. Zencefilden elde edilen uçucu yağlar ve özler ise ilaç, kozmetik ve aromaterapide hedeflenen sonuçların sağlanmasına katkı sağlıyor. Taze zencefil tüketiminin günde en fazla bir küçük yumru, toz zencefilin ise günde en fazla 2 gram ile sınırlandırılması öneriliyor.

7. C vitamini

Aynı zamanda askorbik asit olarak bilinen C vitamini, insan vücudunun, kan damarları, kıkırdakları, kasları ve kemiklerde bulunan kollajen proteini oluşturmak için ihtiyaç duyduğu bir vitamin türüdür. C vitamini dokuların oluşturulmasının yanı sıra vücudunun çeşitli yaralanmalardan sonra iyileşme süreci için büyük bir öneme sahiptir. Askorbik asit bir monosakkarit türüdür ve hemen tüm canlı dokularında bulunur. C vitamini, serbest radikaller olarak adlandırılan zararlı moleküllerin yanı sıra toksik kimyasallar ve sigara dumanı gibi kirleticilerden kaynaklanan hasara karşı vücudu koruyabilen birkaç antioksidandan biridir.

İnsan vücudu doğal olarak kendiliğinden C vitamini üretmediği için beslenme aracılığıyla doğal kaynaklardan vücuda almak gereklidir. C vitamini vücudun besinlerden aldığı demirin sindirim sistemi tarafından emilmesine ve daha sonra kullanmak üzere depolanmasına yardımcı olur. Uzmanlar, C vitamininin en güvenli ve vücut için en yararlı besinlerden biri olduğunu ifade ederşer. C vitamininin faydaları arasında bağışıklık sistemini güçlendirmek, kardiyovasküler hastalıklara, doğum öncesi sağlık sorunlarına, göz hastalıklarına ve hatta cilt kırışıklıklarına karşı koruma sağlamak sayılabilir. Gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda C vitamininin stres nedeniyle bağışıklık sistemi zayıflamış olan bireyler için faydalı olduğu görülmüştür. Alkol kullananların, sigara içenlerin ve obez bireylerin vücutlarında en hızlı tükenen besin maddelerinden birisi olduğu için genel sağlık ölçümünde önemli bir kriter olarak görülür. Vücudunda düşük oranda C vitamini bulunan bireyler ile karşılaştırıldığında yüksek oranda C vitamini bulunan bireylerin inme (felç) riski ile daha düşük oranlarda olduğu gözlemlenmiştir. C vitamini vücudun hem içindeki hem de dışındaki hücreleri etkilediği için cilt kuruluğu ve yaşlanmaya karşı olumlu etkileri olduğu düşünülmektedir. C vitamini eksikliği nispeten nadir karşılaşılan bir durumdur ve yetersiz beslenen yetişkinlerde daha yaygın olarak görülür. Buna bağlı olarak bazı kanser türleri ve sindirim sistemi rahatsızlıklarının C vitamini eksikliğine karşı daha duyarlı olabileceği ihtimali üzerinde durulmaktadır.

Ağır C vitamini eksikliği görülen bireylerde anemi (kansızlık), diş eti kanaması, ciltte morarma gibi durumlar görülebilir. Bazı durumlarda ise yara iyileşmesinde yavaşlama ile tanımlanan, iskorbüt adı verilen bir hastalığın ortaya çıkabileceği görülmüştür. Meyve ve sebze açısından zengin bir diyet ile beslenmenin meme, kolon ve akciğer kanserleri gibi birçok kanser türünün ortaya çıkması riskinin azaldığı düşünülmektedir. Ancak bu koruyucu etkilerin doğrudan gıdada bulunan C vitamini ile ilişkili olup olmadığı açık değildir. 

Bunun yerine meyve ve sebzeler ile sağlıklı beslenmenin bu etkiye yol açtığı kanısı tıp uzmanlarınca daha yaygın bir şekilde kabul görmektedir. Aynı zamanda oral C vitamini takviyelerinin doğal beslenme yoluyla alınan C vitamini kadar fayda sağladığı düşünülmemektedir. Nezle, soğuk algınlığı durumunda ise, ağızdan C vitamini takviyeleri almak soğuk algınlığını engellemez. Bununla birlikte, düzenli olarak C vitamini takviyesi alan bireylerde soğuk algınlığı görüldüğünde, hastalığın daha az bir süre devam ettiği ve hastalığın seyri boyunca ortaya çıkan semptomların daha az şiddetli olduğunu gösteren bazı kanıtlar vardır. Ancak soğuk algınlığı başladıktan sonra C vitamini takviyesine başlamak bu tür hastalıklara karşı bir fayda sağlamamaktadır. C vitamini takviyelerinin diğer vitaminler ve minerallerle birlikte alınmasının, yaşa bağlı makula dejenerasyonunun ya da diğer adıyla sarı nokta hastalığının daha ağır bir hal almasına karşı önleyici etkileri olduğu gözlemlenmiştir. Buna ek olarak beslenmeleri esnasında daha yüksek C vitamini tüketen bireylerin katarakt geliştirme riskinin daha düşük olduğu görülmüştür. C vitamini en yaygın olarak narenciye ürünleri, çeşitli meyveler ve sebzelerde bulunur. Bunun yanı sıra kapsül halinde ve çiğnenebilir tabletler şeklinde ağızdan alınan takviyeler halinde de C vitamini almak mümkündür. Ancak tıp uzmanları antioksidan özellikleri için alınan takviye C vitamininin gıdalarda doğal olarak bulunan antioksidanlarla aynı derecede fayda sağlamadığını düşünmektedir. Suda çözünen vitaminlerin vücut içinde sağlıklı seviyelerde bulunmasını sağlamak için bu tür vitaminlere diyette sürekli olarak yer verilmelidir. C vitamini açısından zengin meyve ve sebzelerin uygun olanları iyice temizledikten sonra çiğ olarak yemek, kalanlarını da mümkün olduğu kadar az suyla pişirmek, suda çözünür vitaminlerin bir kısmının pişirme suyunda kaybolmasını engelleyecektir. Bireyler için normal beslenme yoluyla günlük alınması tavsiye edilen C vitamini miktarları aşağıda verilmiştir. Ancak bu miktarlara göre diyet belirlemeden önce doktora başvurulması tavsiye edilir.

0 ila 6 ay arası çocuklar: günde 40 miligram

7 ila 12 ay arası çocuklar: günde 50 miligram

1 ila 3 yaş arası çocuklar: günde 15 miligram

4 ila 8 yaş arası çocuklar: günde 25 miligram

9 ila 13 yaş arası çocuklar: günde 45 miligram

14 ila 18 yaş arası kadınlar: günde 65 miligram

14 ila 18 yaş arası erkekler: günde 75 miligram

19 yaş ve üzeri kadınlar: günde 75 miligram

19 yaş ve üzeri erkekler: günde 90 miligram

Hamile kadınlar: günde 80/85 miligram                  

Emziren kadınlar: günde 115/120 miligram

Yapılan araştırmalara göre C vitamini açısından en zengin yiyeceklerin narenciye ürünleri, yeşilbiber, çilek, domates, brokoli, patates ve tatlı patates olduğu anlaşılmıştır. C vitamini takviyeleri, günlük sınır aşılmayacak şekilde alındığında güvenlidir. Genel olarak, yetişkin bir birey için günde toplam 85 ila 120 miligram arasında alınması yeterli kabul edilir. Ancak özellikle C vitamini eksikliği teşhisi konan kişiler, kan seviyeleri normale dönene kadar günde 100 ila 200 miligram almalıdır. Bunun için C vitamini takviyelerini kullanmak mümkündür. Vitamin takviyeleri tabletler, kapsüller, çiğneme tabletleri, sakızlar ve efervesan tozlar ve tabletler olarak mevcuttur. Bu yöntemlerden herhangi birisi diğerinden daha etkili değildir.

C vitamini kan şekerini de yükseltebilir bu yüzden diyabet durumunda dikkatli kullanılmalıdır. Diyabet sorunu olan ileri yaştaki kadınlarda günde 300 mg üzerinde C vitamini alınması kalp hastalıklarından dolayı ölüm riskini artırır. C vitamini vücuttan östrojen atılımını yavaşlatabilir. C vitaminini östrojen veya östrojen bazlı kontraseptiflerle aynı anda almak hormonal yan etki riskini artırabilir. C vitamini takviyeleri ayrıca bazı kemoterapi ilaçlarını daha az etkili hale getirebilir. Bu tür etkileşimleri önlemek için C vitamini takviyelerinin kullanılan ilaçlar üzerinde bir etkisi olup olmayacağına dair doktora danışmak gereklidir.

8. Yeşil Çay

Çay, Türkiye’de en çok tüketilen içecektir. Türkiye’de siyah çay yaygın olarak tüketilse de son yıllar yeşil çay tüketimi de artmaya başlamıştır. Dünya’da yaklaşık yüzde 25 oranında üretimi yapılan yeşil çay, işlenmesi ve özellikleri nedeniyle siyah çaydan tamamen farklıdır. 

Önemli bir antioksidan olan EGCG (epigallokateşingallat) barındırır. L-teanin maddesini içeren yeşil çay kan dolaşımı yolu ile beyne ulaşır ve kişilerin gevşemesine, rahatlamasına ve gün içinde kendilerini daha iyi hissetmelerine yardımcı olur. İçerdiği C vitamini bağışıklığı güçlendirir, hastalıklara karşı kalkan görevi görür. Polifenollerden zengin olan yeşil çayda bulunan fenolik bileşikler, yine antioksidan kapasitesini artırarak bağışıklığı güçlendirir. Yeşil çay ayrıca niasin, riboflavin, folik asit, potasyum, magnezyum ve flor da içerir. İçerdiği kafein sayesinde kişiye canlılık verir, yorgunluğun giderilmesine yardımcı olur. Antioksidan özelliği sayesinde radyasyona, mikrop ve bakterilere karşı koruyucu etki gösterir. Pek çok faydası olduğu gibi bu bitki de aşırı tüketildiğinde fizyolojik veyahut psikolojik birtakım sıkıntılara sebep olabilir. Bazı ilaç kullanımıyla birlikte de içmek tehlike doğurabilir. Aşağıda sıralananlara dikkat edilmesinde fayda vardır;

  • Yeşil çayı kardiyovasküler hastalığı olanlar, böbrek hastaları, tiroit fonksiyon bozukluğu olan kişilerin hekimine danışarak tüketmeleri gerekir
  • Panik atak gibi sorunu olanlar dikkatli tüketmeli
  • Yeşil çay ve bazı ilaçlar aynı yoldan emildiği için besin ilaç etkileşimine dikkat edilmelidir. Özellikle antikoagülanlar (kan sulandırıcı) ile birlikte tüketimi sakıncalı olabilir. Varfarin, antikoagülan etkisi ile K vitaminin üretimini inhibe eder ve yeşil çay da K vitamini içerdiği için ters etki gösterebilir. Santral sinir sistemini stimüle eden ilaçlar, bazı inhibitörler ve demir preparatları kullananlar da hekime danışarak tüketmelidir. Yine koruyucu veya tedavisine yardımcı olması açısından kullananlar da hekime danışmalıdır
  • İçerdiği kateşinler kan şekerini etkileyebildiği için anti-diyabetik ilaç kullananların da hipoglisemi riski nedeniyle tüketime dikkate etmelidir
  • Yeşil çayı hamilelerde aşırı yeşil çay tüketiminin folik asit düzeyini düşürdüğü ile ilgili çalışmalar mevcuttur. Özellikle omurilik ve beyin gelişiminde ortaya çıkan anormaliklere neden olan folik asit eksikliğine hamileler dikkat etmelidir. Yeşil çayın bu nedenle ilk 3 ay çok tüketilmemesi önerilir. Daha sonra ise hekiminin onayı ile günde 1-2 fincan içilebilir
  • Emziren annelerin de bu dönemde kafein alımından kaynaklı olarak bebeklerinde huzursuzluklar görülebilir

Yeşil çay tüketimi bir fincan yeşil çay (250 ml) 50-100 mg kateşin ve 30-40 gr kafein içerir. Hazırlanma şekli, demleme koşulları, bitkinin miktarı ve tazeliği biyoaktif bileşenleri etkileyebilir. Günde en fazla 3 fincanın üzerinde tüketilmesi çok önerilmez.

Hipertansiyon için Takviyeleri Kullanmak Anında İyi Gelir mi?

Tansiyon ilaçları sadece alındıkları gün etkilidir. O nedenle ilacınızı almayı unutursanız tansiyonunuz hemen yükselecektir.

Hipertansiyon için Takviyelerin Etkileri Nelerdir?

Bazı tıbbi durumlar, genetik özellikler, yaş gibi faktörlerden dolayı çıkan hipertansiyon, bir uzman hekimin görüşü alınarak takviye alınacaksa alınabilir. Uzman hekim önerisi almak her zaman için istenilmeyen sorunların önüne geçmeye yarar.

Hipertansiyon için Takviye Almak Sağlıklı mı?

Tansiyon yüksekliği olan bütün hastalara yaşam tarzı ile ilgili değişik­likler önerilmektedir. Elbette yaşam tarzı ve beslenme alışkanlığına dikkat etmek hipertansiyon için önemli bir husus. Bu sebeple aşağıda sıralanacak olanlara dikkat etmenizde yarar vardir.

İdeal kilonuzu koruyun. Kişi ideal kilosunu bilmeli ve fazla kilolarından kurtularak ideal kilosunu yakalamaya çalışın. Bunun için gerektiğinde profesyonel bir diyetisyenden beslenme ile ilgili olarak önerileri alın.

Düzenli fiziksel aktivite ve egzersiz yapmanız oldukça önem arz etmektedir. Kalp hızını veya nefes alışverişini hızlandıran uzun süreli hareketler, aerobik (oksijen alarak yapılan) egzersizler olarak adlandırılır ve yapılması önerilen egzersiz bu tip olmalıdır. Ağırlık kaldırmak bir kuvvetlendirme egzersizidir ve hipertansiyon hastalarına önerilmez. Düzenli fiziksel aktivite ve egzersiz; İdeal kiloya ulaşmaya yardımcı olur.

Kullanılan ilacın dozunu azaltabilir veya ilaca gereksinimi ortadan kaldırabilir. Kalp hastalığı ve diğer kronik hastalıklara yakalanma riskini azaltır. Kişiyi enerjik kılar, stresi azaltır ve yaşam kalitesini artırır.

Tuz tüketimi kısıtlayın: Vücudumuzun günlük tuz ihtiyacı normalde 6-8 gram kadardır. Bizim toplumumuzda genel olarak ‘normal tuzlu’ dediğimiz günlük diyetimizde tükettiğimiz tuz miktarı ise yaklaşık 18-22 gram tuz içermektedir. Aslında biz ‘yemeğin tuzu normal’ derken ihtiyacımız olandan yaklaşık 3-4 kat daha tuzlu yemekler yemekteyiz. Yoğun tuz içeren turşu, paketlenmiş hazır ve salamura gıdalardan özellikle kaçınmakta yarar var. Zeytin ve peynir gibi temel gıdaların iyice tuzu gidecek şekilde suda bekletildikten sonra tüketin ve çoğumuzun masum gördüğü soda/maden suyunun da çok fazla tuz içerdiğini bilmek gerekiyor.

Meyve ve sebze ile posa tüketimi artırın, doymuş ve total yağ tüketimi azaltın. Haftada her gün 4-6 porsiyon (400-500 gr) çeşitli taze sebze ve meyve yiyin.

Doktor tarafından önerilen ilaçlar düzenli alın. Tansiyon yüksekliğine sebep olabilecek ilaçları kullanmaktan mümkün olduğunca kaçının. Bu ilaçlar arasında; romatizmal ilaçlara (ağrı kesiciler), kortizon, soğuk algınlığı ve grip ilaçları, hormon ilaçları (östrojen), antidepresanlar ve iştah kesiciler sayılabilir. Stresden mümkün olduğunca uzak durun. Düzenli olarak sağlık kontrollerinizi yaptırın.

Hipertansiyon için Takviye Almadan Önce Bir Doktora Danışmak Gerekli midir?

Evet… Bilinçsiz takviye alınımı kesinlikle çok tehlikelidir. Bunun için bir doktora mutlaka başvurmanızda yarar vardır.

"Hipertansiyon İçin Takviyelerin Fiyatları Nelerdir?"

Hipertansiyon için takviye fiyatları takviye edilen üründen ürüne değişkenlik gösterebilmektedir. Pek çok takviye ürünü uygun fiyatlara bulmanın da mümkün olduğunu söylemekte fayda var.

0
kalp ve damar

Yorumlar (0)

Yorum Yapın

0 / 300

Okumaya Devam Edin