Fit1001 logosearch icon
Emziren Anneler İçin En İyi Takviyeler Nelerdir?Yorum Ekle
0

Emziren Anneler İçin En İyi Takviyeler Nelerdir?

Emziren anneler için önerilen takviyeler nelerdir? Emziren anneler için takviyelerin etkileri nelerdir?
19 dk. da okunurFit1001 Editör28 May 20240 Yorum
Emziren Anneler İçin En İyi Takviyeler Nelerdir?

Emzirme döneminde beslenme oldukça önemlidir. Bu dönemde anne adaylarının, hem gebelik hem de emzirme döneminde vitamin ve mineral ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde dengeli ve yeterli beslenmeleri gerekmektedir. Önerilen miktarda meyve, sebze, kuru baklagil, et, protein, kalsiyum içeren süt ürünleri ve tam tahıllı buğday ürünlerini yeterli ve dengeli miktarda tüketmek, vitamin ve mineral eksikliğinin oluşmasını önler. Elbette, doktorla yapılan karşılıklı iletişim doğrultusunda vitamin ve mineral eksikliği olduğu düşünülüyorsa, bu yönde takviye kullanılabilir. Emzirme döneminde annenin vitamin ve mineraller açısından zengin beslenmesi, bebeğin sağlığı için oldukça önemlidir. Emzirme döneminde geçici kemik kaybı olmaması için kalsiyum desteği oldukça önemlidir. Bu dönemde kalsiyum açısından yeterli miktarda beslenildiği düşünülse de, emziren bir anne faktörünün unutulmaması gerekir. Kalsiyumun yanı sıra, kansızlığın yaşanmaması için demir desteği de oldukça önemlidir. Doğum sırasında yaşanan kan kaybı, bu dönemde kansızlık sorununun yaşanmasına neden olabilir. Bu yüzden kansızlık sorununa karşı demir desteği alınabilir.

Bebeğin beyin gelişimi için ise Omega-3 yağ asitleri oldukça önemlidir. Aşırı olmayacak şekilde deniz ürünleri tüketerek Omega-3 yağ asitlerini almak mümkündür. A vitamini, hücrelerin korunmasında ve bağışıklık sistemini güçlendirmekte oldukça faydalıdır. A vitamini ihtiyacı, hamilelik döneminde olduğu gibi emzirme döneminde de hem anne hem de bebek için artar. D vitamininin yeterli oranlarda olması da oldukça önemlidir. Emziren annenin kemik sağlığı için D vitamini ihmal edilmemelidir. Tüm bunlara ek olarak, folik asit, B12, B6, iyot vitamin ve mineralleri de ihmal edilmemelidir. Öncelikle dikkat edilmesi gereken durum, annenin beslenme düzenidir. Düzenli ve yeterli bir şekilde beslenen annelerin mutlaka vitamin ve mineral kullanmaları gibi bir şart yoktur. Ancak bazı vitamin ve minerallerin sadece besinlerle karşılanması zor olabilir. Bu gibi durumlar hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için emziren annenin doktorundan bilgi alması oldukça önemlidir. Doktordan alınan bilgi doğrultusunda eksik olan vitamin ve mineraller, gerek beslenme düzeni ile gerekse takviyelerle tamamlanabilir.

Alınması gereken bazı takviyeler şu şekilde sıralanabilir:

  1. Omega-3
  2. A vitamini
  3. D vitamini
  4. Kalsiyum
  5. Demir
  6. Magnezyum
  7. C vitamini
  8. Folik Asit

1. Omega-3

Omega-3 yağ asitleri, vücut sağlığı açısından oldukça önemli yararlara sahiptir. Bu yararlar şu şekilde sıralanabilir:

  • Omega-3 yağ asidi, kanda bulunan trigliserit seviyesini önemli ölçüde azaltır.
  • Kanser riskine karşı korur, özellikle kadınlarda daha sık karşılaşılan meme kanserine karşı koruyucu etkiye sahiptir.
  • Karaciğer yağlanmasına karşı koruyucudur ve var olan karaciğer yağlanmasını büyük ölçüde azaltır.
  • Depresyon ve strese iyi gelir, psikolojik rahatsızlıkların giderilmesini sağlar.
  • Gençlerde ve çocuklarda astımı önler.
  • Hamilelik ve emzirme dönemlerinde alınan Omega-3 yağ asitleri, bebeklerin gelişimini hızlandırır.
  • Omega-3 yağ asitleri ağrı giderici özelliğe sahiptir.
  • Dikkat eksikliğine iyi gelir.

Omega-3 yağ asitlerinin genel olarak sağlıklı bir vücut için çok önemli olduğu bilinmektedir. Ancak yapılan araştırmalar, özellikle kan sulandırıcı ilaç kullanan kişiler için fazla Omega-3 yağ asidinin önerilmediğini göstermektedir. Omega-3 yağ asitlerinin takviyelerle alınması, kan sulandırıcı ilaçlarla birlikte alındığında beyin kanamalarına ve kısmi felce neden olabilir. Bu nedenle, Omega-3 yağ asitlerinin doğal yollarla alınması önemlidir. Omega-3 pek çok yiyecek içerisinde bulunan bir yağ asididir. Omega-3 yağ asidinin bulunduğu besinler arasında lahana, avokado, soya fasulyesi, ıspanak, chia tohumu, et ve süt ürünleri, kanola yağı ile deniz ürünleri bulunmaktadır. Omega-3 takviyesi seçerken, EPA/DHA oranının 3/2 ve katları olmasına dikkat edilmelidir. Bu oran ne kadar yüksekse Omega-3 takviyesinin kalitesi de o kadar iyi olur. Omega-3 takviyesi, trigliserid formunda olmalıdır. Etil ester formundaki Omega-3 ürünleri, insan sağlığı için uygun değildir.

2. A Vitamini

A vitamini, karaciğerde depolanan ve yağda çözünen bir vitamin türüdür. Besinlerde iki tip A vitamini bulunur. Bunlardan ilki, önceden oluşturulmuş (premade) A vitaminidir ve retinol adıyla da bilinir. Bu tip, aktif bir A vitamini türüdür ve et, balık, kümes hayvanları, tam yağlı süt ve süt ürünleri gibi hayvansal gıdalarda bulunur. İkinci A vitamini türü ise provitamin A olarak bilinir ve meyve ve sebze gibi bitki bazlı gıdalarda bulunur. Provitamin A'nın diğer adı karotenoidlerdir ve bu pigmentler, yiyeceklere koyu rengini verir. Karotenoidler, aktif A vitamini formuna dönüşebilir. En yaygın provitamin A türü, beta-karotendir. Vitaminler, genel olarak ya vücut tarafından hiç üretilmeyen ya da olumsuz sağlık sonuçlarını veya hastalıkları önlemek için yetersiz miktarda üretilen temel besinlerdir. Bu sebeple uygun beslenmeyle ve sadece tıbbi açıdan gerekli olduğu durumlarda vitamin takviyeleriyle vücuda vitamin sağlanması gereklidir. A vitamini kapsül olarak ve diyet takviyesi olarak satılan ürünler halinde de mevcuttur. Çoğu zaman retinil asetat veya retinil palmitat (önceden oluşturulmuş A vitamini) halinde, beta-karoten (provitamin A) halinde veya ikisinin bir kombinasyonu şeklinde takviyelere eklenir. A vitamininin faydaları şunlardır:

  • Diş, kemik, yumuşak doku, mukus zarları ve cilt yapılarının sağlıklı bir şekilde oluşturulmasına ve korunmasına yardımcı olur.
  • Göz retinasında renk veren pigmentleri üretir ve düşük ışıkta iyi görüş sağlar.
  • Sağlıklı hamilelik ve hamilelik sonrası anne sütü ve emzirmede büyük rol oynar.
  • Beta-karoten tipi A vitaminleri antioksidandır. Antioksidanlar, hücreleri serbest radikallerin neden olduğu hasarlardan korur. Serbest radikaller, bazı kronik ve uzun sürede seyreden hastalıklara katkıda bulunur ve yaşlanmada rol oynar. Beta-karoten içeren gıda kaynaklarının tüketilmesi kanser riskini azaltabilir. Ancak beta-karoten içeren takviyelerin kanser riskini azaltmadığı görülmüştür.

A vitamini zararları ise yüksek dozların birkaç ay ya da yıl gibi uzun süre kullanılması sonucu ortaya çıkabilir. Deride kuruma, saç dökülmesi, diş eti iltihabı, yorgunluk, kemik erimesi, kas ve eklem ağrıları ile karaciğer hasarına yol açabilir. A vitamininin karaciğerde fazla depolanması, karaciğer yağlanması ve sertleşme ile karakterize bir karaciğer hasarına yol açar. A vitamini kaynakları iki kategoriye ayrılabilir. Önceden oluşturulmuş A vitamini, hayvansal gıdalardan elde edilirken, provitamin A, bitkisel kaynaklı gıdalardan elde edilir. Önceden oluşturulmuş A vitamini içeren gıdalar arasında alabalık, beyaz peynir, ciğer, kral uskumru, morina ciğeri yağı, somon, tavuk ciğeri, tereyağı, yumurta sarısı, yağlı süt, peynir, krema, böbrek ve balık yağı bulunur. Provitamin A ise balkabağı, brokoli, havuç, ıspanak, kara lahana, karahindiba yeşillikleri, kırmızı biber, lahana, maydanoz, pazı, brüksel lahanası, tatlı patates, portakal gibi sarı meyveler ve koyu yeşil yapraklı sebzelerde bol miktarda bulunur. Sebze veya meyvenin rengi ne kadar koyuysa, o kadar çok beta-karoten içerir. Bitkisel beta-karoten kaynakları yağ ve kolesterol içermez. Bu kaynaklar yağla birlikte yenilirse, onlardan elde edilen A vitamininin emilimi artar. Vücudun A vitamini de dahil olmak üzere diğer önemli vitaminler için de günlük ihtiyacını elde etmenin en iyi yolu, çok çeşitli meyve, sebze, takviye edilmiş süt ürünleri, kuru fasulye gibi baklagiller, mercimek ve kepekli tahıllar ile beslenmektir.

3. D Vitamini

Sağlıklı kemikler oluşturmak ve kemik sağlığını korumak için D vitamininin varlığı çok önemlidir. Bunun esas nedeni, kemiğin birincil bileşeni olan kalsiyumun ancak D vitamini varlığında vücut tarafından emilmesidir. Güneş ışınlarının ciltteki bir kimyasalı aktif bir vitamin (kalsiferol) formuna dönüştürmesiyle vücutta D vitamini üretilir. Güneşe maruz kalma, çoğu insan için D vitamini almanın en kolay ve en güvenilir yoludur. Ellerin, yüzün, kolların ve bacakların haftada 2-3 kez güneş ışığına maruz kalması, hafif bir hastalığın gelişmesi için gereken sürenin yaklaşık dörtte biri kadar sürer. Güneşe çok fazla maruz kalmanın da negatif etkileri söz konusudur çünkü maruz kalma süresi yaşa, cilt tipine, mevsime, günün saatine vb. faktörlere bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Düzenli güneş ışığına maruz kalmayan çoğu insan, D vitamini emmede sıkıntı yaşar. Bu yüzden D vitamini içeren multivitaminlerle beraber kemik sağlığını desteklemek faydalı olacaktır.

Önerilen günlük D vitamini miktarları ise;

  • 12 aya kadar çocuklar için 400 IU
  • 1-70 yaş arası 600 IU
  • 70 yaşın üzerindeki kişiler için 800 IU

Fakat yaşlılar, D vitamini eksikliği riski altındadır. Çünkü güneşte zaman geçirme olasılıkları düşüktür, ciltlerinde güneş ışığını D vitaminine çeviren daha az sayıda reseptör bulunur, besinlerden yeterli D vitamini alamayabilirler ve emiliminde sorun çıkabilir. D vitamini olmadan kemikler yumuşak, ince ve kırılgan hale gelebilir. Yetersiz D vitamini ayrıca osteoporoz ve bazı kanser türleriyle bağlantılıdır. Güneş ışığından ve bazı besin kaynaklarından D vitaminini edinmezseniz, D vitamini takviyesi ihtiyacı doğabilir. D vitamini takviyelerini yağ içeren bir besinle birlikte almak daha iyi emilmesini sağlamaktadır.

Faydaları şunlardır:

  • Araştırmalara göre D vitamini, kalsiyumla birlikte alındığında bazı kanserlerin önlenmesine yardımcı olabilir.
  • D vitamini takviyesi almak, bilişsel işlevi iyileştirmeye yardımcıdır.
  • D vitamini takviyeleri, ailesel hipofosfatemi gibi D vitamini emiliminin engellenmesi ya da işlenememesinden kaynaklı kalıtsal bozuklukların tedavisi amacıyla kullanılabilir.
  • Araştırmalar, uzun süreli D vitamini takviyesinin multipl skleroz riskini azalttığını göstermektedir.
  • D vitamini takviyeleri, kemik mineral içeriği kaybı, kemik ağrısı, kas zayıflığı ve yumuşak kemikler gibi ciddi D vitamini eksikliği olan yetişkinleri tedavi etmek amacıyla kullanılır.
  • Yeterli miktarda D vitamini ve kalsiyum alan kişilerin kemik mineral kaybı yavaşlayabilir, kemik kırıkları azalabilir ve osteoporoz önlenebilir.
  • D vitamini ya da bir D vitamini bileşiğini cilde uygulamak, sedef hastalığının tedavi edilmesinde rol oynayabilir.
  • D vitamini eksikliği olan çocuklarda gelişir ve D vitamini takviyesi ile tedavi edilebilir.

D vitamini eksikliği görülenler genelde;

  • Kapalı ortamda çalışan kişiler
  • Yaşlılar
  • Beslenme bozukluğu olanlar
  • Karaciğer hastalığı olanlar
  • Böbrek hastalığı olanlar
  • Gebe ve emziren kadınlar
  • Kapalı giysi giyenler
  • Yüksek faktörlü güneş kremi kullananlarda görülür.

4. Kalsiyum

Kalsiyum, vücutta en çok bulunan ve hayati önem taşıyan minerallerden biridir. Kalsiyum, vücutta sentezlenemez ve besin yoluyla veya gıda takviyeleriyle alınması gerekir. Yetişkin bir insanda 1-2 kg kalsiyum bulunur. İnsan vücudunda bulunan toplam kalsiyumun %99'u kemiklerde depolanırken, %1'lik kısmı hücre içi ve hücre dışı sıvılarda çözünmüş olarak yer alır. Sinir iletiminde, kasların kasılmasında, kemik ve dişlerin oluşması ve korunmasında, kanın pıhtılaşmasında ve metabolizmanın düzenlenmesinde önemli rol oynar. D vitamininin emilimine yardımcı olurken hormon ve enzimlerin yapısına katılır. Vücut için bu kadar değerli bir mineral olan kalsiyumun çeşitli nedenlerle vücuda alınmaması, "kalsiyum eksikliği" olarak adlandırılır. Günlük alınması gereken miktardan az kalsiyum tüketimi, bir süre sonra kalsiyum eksikliğine dönüşerek ciddi belirtiler ve hastalıkların ortaya çıkmasına neden olur.

Kalsiyum eksikliği belirtileri kişiden kişiye değişir. Kalsiyum eksikliğinin diğer belirtileri arasında şunlar yer alır:

  • Tırnak renk değişimleri ve tırnak kırılmaları
  • Aşırı yorgunluk hissi
  • Kalp ritim bozuklukları
  • İştahsızlık
  • El ve ayak parmak uçlarında karıncalanma ve his kaybı
  • Kas krampları
  • Ciltte kuruluk
  • Epileptik nöbetler
  • Uykusuzluk
  • Katarakt
  • Adet şişkinliklerinin artması
  • Sinirlilik

Gastrointestinal bozukluğu, pankreatit, böbrek yetmezliği, karaciğer yetmezliği, anksiyete bozuklukları gibi kronik rahatsızlıkları olan kişiler, D vitamini, folat ve magnezyum eksikliği görülen ve diyetlerinde kalsiyum bakımından zengin besinlere yer vermeyen vegan beslenen kişiler, kalsiyum eksikliği bakımından ciddi risk altındadırlar. Kalsiyum takviyeleri, şurup, tablet ve çiğnenebilir formlarda satılmaktadır. Kalsiyum takviyesi alınırken, kalsiyumun türü, günlük alınması gereken kalsiyum miktarı ve diğer vitaminlerle etkileşimine dikkat edilmesi gerekir. Her kalsiyum türü vücutta aynı şekilde emilmez. Kalsiyum takviyesi satın alınırken, etiketi kontrol ederek içerdiği kalsiyumun türünü bulun. Örneğin, kalsiyum sitrat yemek öncesi veya sonrası alınabilirken, kalsiyum karbonatın mide asitleriyle parçalanıp vücuda emilimini sağlamak için yemek sırasında alınması tavsiye edilir. Günlük kalsiyum miktarı yaşa göre farklılık gösterir. Yenidoğanlarda yaklaşık 200-1000 mg olan günlük kalsiyum ihtiyacı, 9-18 yaş ergenlerde 1300-3000 mg, 18-50 yaş arasında 1000-2500 mg, 50 yaş üstü yetişkinlerde ise 1200-2000 mg’dır. Yaşınıza ve ihtiyacınıza göre belirlenen günlük kalsiyum miktarını, günde 2-3 defaya bölmek kalsiyum emilimini kolaylaştırır.

Kalsiyum takviyesi aldıktan sonra, emilimi azaltıcı ilaçlar ile etkileşimlerine dikkat edilmelidir. Kan basıncı kontrolünde kullanılan beta blokerler, alüminyum içeren antasitler, östrojen ilaçları, diüretikler ve florokinolonlar veya tetrasiklinler gibi bazı antibiyotikler kalsiyum takviyeleri ile olumsuz etkileşime girmektedir. Kalsiyum, kemiğin gelişimi, büyümesi ve bakımı için gereklidir. 20-25 yaşlarına kadar kemikleri güçlendirmeye devam eder; kemik yoğunluğunun azaldığı ilerleyen yaşlarda da kemik kaybını yavaşlatmaya yardımcıdır. Östrojendeki düşüş nedeniyle kemik kütlesini kaybeden menopozdaki kadınlara önerilen günde 1000 mg kalsiyum takviyesi, kemik kaybını azaltabilmektedir.

5. Demir

Demir, kandaki oksijeni vücuda taşımakla görevli olduğundan, vücut için vazgeçilmez minerallerden biridir. Vücudumuz tarafından üretilmeyen ancak besinler yoluyla vücuda alınabilen demir, bağışıklık sistemini güçlendirir. Eksikliğinde yorgunluk, halsizlik, sinirlilik, baş ağrısı, konsantrasyon bozukluğu gibi sorunlar yaratır. Demir eksikliği, hamile ve emziren annelerde daha sık görülür. Günlük olarak erkekler için 8 mg, kadınlar için 18 mg, hamilelik sürecinde gereksinim artacağı için günlük 27 mg, emzirme döneminde ise 18 mg demir alınması gerekmektedir. Bu gereksinim, bebek ve çocuklarda ise 1-3 yaş arasında 7 mg, 4-6 yaş arasında 10 mg’dır. Kırmızı kan hücreleri (alyuvarlar) dokulara oksijen taşır. Demir eksikliği durumunda, vücut kırmızı kan hücrelerindeki oksijen taşıyan protein hemoglobini yeterince üretemez. Hemoglobin üretilemezse, dokular ve kaslar çalışabilmek için yeterince oksijen alamaz. Bu da yaygın bir sorun olan demir eksikliği anemisine yol açar. Aneminin nedenleri farklı olsa da, en yaygın olanı demir eksikliği anemisidir. Demir eksikliğinin belirtileri, aneminin şiddeti, ne kadar hızlı geliştiği, yaşa ve sağlık durumuna göre değişebilir. Bazı kişilerde hiç belirti vermeyebilir. Ancak en yaygın belirtiler şunlardır:

  • Dilde ve ağızda şişlik ve ağrı
  • Huzursuz bacaklar
  • Tırnaklarda kırılmalar ve şekil değişiklikleri
  • Depresif hissetme
  • Eller ve ayakların sürekli soğuk olması
  • Sık enfeksiyon geçirme
  • Buz, kağıt, toprak, tebeşir gibi maddeleri yeme isteği
  • Sebepsiz yorgunluk
  • Solgun cilt
  • Nefes darlığı
  • Baş ağrısı ve baş dönmesi
  • Kalp çarpıntısı
  • Kuru ve yıpranmış cilt ve saçlar

Demir eksikliği anemisinden korunmak için beslenmenize özen göstermeniz çok önemlidir. Demir içeriği yüksek besinler arasında ilk sırada et ve et ürünleri yer almaktadır. Et ve et ürünleri, A ve B grubu vitaminlerinden ve çinko, fosfor ve selenyum gibi zengin mineraller içerir. Ancak bu zengin mineraller aynı zamanda kolesterol de içerdiğinden, dikkatli tüketilmesi gerekmektedir. Haftada 2 gün kırmızı et, 2 gün beyaz et ve 3 gün balık tüketimi yeterlidir. Etin yanında C vitamini içeren bol limonlu yeşil salata tüketmek, demir emilimini artırmaya yardımcı olur.

6. Magnezyum

Magnezyum, vücudun işlevi için oldukça önemli bir mineraldir ve vücutta en çok bulunan dördüncü mineraldir. Vücut, bu minerali kendi başına üretemediği için gıdalar ve gerektiğinde takviyeler yoluyla alınması gereklidir. Enerji üretimi, kan basıncının düzenlenmesi, sinir sinyal iletimi ve kas kasılması dahil olmak üzere insan sağlığı için gerekli olan 300’den fazla metabolik reaksiyonda yer alır. Magnezyum, kan basıncının normal seviyede seyretmesine, kemiklerin güçlü kalmasına ve kalp ritminin sabit kalmasına destek olur. Az olan magnezyum seviyeleri, kısa vadede belirtilere neden olmasa da, tip 2 diyabet, kalp hastalığı, duygu bozuklukları ve migren gibi rahatsızlıklarla bağlantılıdır. Tavsiye edilen magnezyum miktarından daha azını alan yetişkinlerin iltihap belirteçlerinin artması daha olasıdır. İltihaplanma ise kalp sağlığı, diyabet ve bazı kanserler ile ilişkilendirilmiştir. Ayrıca düşük magnezyum seviyesi, osteoporoz için bir risk faktörüdür. Magnezyum ve diğer mineraller açısından zengin yiyecekler yemenin, prehipertansiyonlu kişilerde yüksek tansiyonu önlemede yardımcı olabileceğine dair kanıtlar mevcuttur. Damar içine ya da kas içine enjekte edilmiş magnezyum, hamilelikte eklampsi ve şiddetli astım atakları gibi durumları tedavi etmek için kullanılır. Magnezyum, birçok antasit ve müshildeki ana bileşendir. 4 yaş ve üzeri sağlıklı bireylerin günlük olarak 375 mg magnezyum alması gereklidir. Magnezyum eksikliği durumunda doktorlar, daha yüksek dozajlar alınmasını tavsiye edebilir. Hastanın takviyeye ihtiyacı olmadığı noktada da kesebilir.

Magnezyumun faydaları şunlardır:

  • Kortizolu beyinde dengeleyen en etkili mineral magnezyumdur.
  • Vücudun iç dengesinin sağlanabilmesi için kan düzeyinin normal seyretmesi gerekir. Ancak yanlış beslenme ve bazı besinlerin olumsuz etkileri nedeniyle kan düzeyinin bozulması durumunda magnezyum bu dengeyi sağlar.
  • Mutluluk hormonunun dengede kalması adına magnezyum elementi mühimdir. Magnezyum vücudunuzda yeterli miktarda varsa depresyon ve kaygı bozukluğu ihtimali azalır.
  • Vücutta yorgunluğun ve bitkinliğin azalmasına katkıda bulunur.
  • Elektrolit dengesine katkıda bulunur.
  • Diş sağlığının korunmasında etkin bir elementtir.
  • Hücre bölünmesinde önemli görevleri vardır.
  • Kas fonksiyonlarının ve enerji oluşum mekanizmalarının gerçekleşmesine katkıda bulunur.
  • Hücreleri alüminyum, nikel, kadmiyum, cıva, kurşun gibi zararlı elementlerden korur.
  • Vücutta kalsiyum ve potasyumun işlevini artırır.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre sağlıklı bir birey, günde ortalama olarak 280 ila 350 mg magnezyum almalıdır. İnsanlar genellikle gıdalardan günlük dozajda magnezyum alır ve takviye almasına gerek kalmaz. Yiyeceklerden doğal bir şekilde yüksek seviyede magnezyum almak güvenliyken, diyete büyük miktarlarda takviye eklemek tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Magnezyum takviyelerinin bilinçsiz ve aşırı kullanımı toksik olabilir. Magnezyum eksikliği tedavisinde magnezyum ilaçları ve magnezyum içeren multivitaminler kullanılabilir. Eksikliğin çok yüksek düzeylerde olduğu durumlarda damar yoluyla magnezyum verilebilir. Doğal olarak yüksek oranda magnezyum içeren besinleri tüketmek, sigara ve alkolü bırakmak da tedavi planının içerisinde yer alabilir.

7. C Vitamini

Aynı zamanda askorbik asit olarak bilinen C vitamini, insan vücudunun kan damarları, kıkırdak, kas ve kemiklerde bulunan kollajen proteini oluşturmak için ihtiyaç duyduğu bir vitamin türüdür. C vitamini, serbest radikaller olarak adlandırılan zararlı moleküllerin yanı sıra toksik kimyasallar ve sigara dumanı gibi kirleticilerden kaynaklanan hasara karşı vücudu koruyabilen birkaç antioksidandan biridir. Vücutta oluşan kanser, kalp hastalığı ve artrit gibi sağlık sorunlarının gelişmesine katkıda bulunabileceği için, normal diyetle düzenli ve yeterli C vitamini alınması bu durumların önlenmesine yardımcı olur. Fazla C vitamini, normal şartlar altında vücuttan doğrudan atılır ve depolanmaz. Bu nedenle normal şartlarda vücutta aşırı doz C vitamini birikmesi konusunda endişelenmeye gerek yoktur. Ancak her şart altında vücuda bir anda yüksek dozlarda C vitamini yüklenmesinden kaynaklanacak mide yanması, mide bulantısı, baş ağrısı, mide krampları ve diyare gibi olumsuz etkilerden kaçınmak için günde 2.000 miligramlık güvenli üst sınırı aşmamak önemlidir. Bu güvenli üst sınırın aşılması aynı zamanda böbrek taşı riskini artırabilir.

C vitamininin faydaları arasında bağışıklık sistemini güçlendirmek, kardiyovasküler hastalıklara, doğum öncesi sağlık sorunlarına, göz hastalıklarına ve hatta cilt kırışıklıklarına karşı koruma sağlamak sayılabilir. Gerçekleştirilen çalışmalar, C vitamininin stres nedeniyle bağışıklık sistemi zayıflamış olan bireyler için yararlı olduğunu göstermiştir. Alkol kullananların, sigara içenlerin ve obez bireylerin vücutlarında en hızlı tükenen besin maddelerinden biri olduğu için genel sağlık ölçümünde önemli bir kriter olarak görülür. Ağır C vitamini eksikliği görülen bireylerde anemi (kansızlık), diş eti kanaması, ciltte morarma gibi durumlar görülebilir. Bazı durumlarda ise yara iyileşmesinde yavaşlama ile tanımlanan iskorbüt adı verilen bir hastalığın ortaya çıkabileceği görülmüştür. Aynı zamanda, oral C vitamini takviyelerinin doğal beslenme yoluyla alınan C vitamini kadar fayda sağladığı düşünülmemektedir. Nezle ve soğuk algınlığı durumunda ağızdan C vitamini takviyeleri almak, soğuk algınlığını engellemez. Ancak düzenli olarak C vitamini takviyesi alan bireylerde, soğuk algınlığı görüldüğünde hastalığın daha kısa süre devam ettiği ve hastalığın seyri boyunca ortaya çıkan semptomların daha az şiddetli olduğu gösteren bazı kanıtlar vardır. Ancak soğuk algınlığı başladıktan sonra C vitamini takviyesine başlamak, bu tür hastalıklara karşı bir fayda sağlamamaktadır. C vitamini en yaygın olarak narenciye ürünleri, çeşitli meyveler ve sebzelerde bulunur. Bunun yanı sıra kapsül halinde ve çiğnenebilir tabletler şeklinde ağızdan alınan takviyeler halinde de C vitamini almak mümkündür. Ancak tıp uzmanları, antioksidan özellikleri için alınan takviye C vitamininin, gıdalarda doğal olarak bulunan antioksidanlarla aynı derecede fayda sağlamadığını düşünmektedir. Suda çözünen vitaminlerin vücut içinde sağlıklı seviyelerde bulunmasını sağlamak için bu tür vitaminlere diyette sürekli olarak yer verilmelidir. Bireyler için normal beslenme yoluyla günlük alınması tavsiye edilen C vitamini miktarları aşağıda verilmiştir. Ancak bu miktarlara göre diyet belirlemeden önce doktora başvurulması tavsiye edilir.

  • 0 ila 6 ay arası çocuklar: günde 40 miligram
  • 7 ila 12 ay arası çocuklar: günde 50 miligram
  • 1 ila 3 yaş arası çocuklar: günde 15 miligram
  • 4 ila 8 yaş arası çocuklar: günde 25 miligram
  • 9 ila 13 yaş arası çocuklar: günde 45 miligram
  • 14 ila 18 yaş arası kadınlar: günde 65 miligram
  • 14 ila 18 yaş arası erkekler: günde 75 miligram
  • 19 yaş ve üzeri kadınlar: günde 75 miligram
  • 19 yaş ve üzeri erkekler: günde 90 miligram
  • Hamile kadınlar: günde 80/85 miligram
  • Emziren kadınlar: günde 115/120 miligram

Yapılan araştırmalara göre C vitamini açısından en zengin yiyeceklerin narenciye ürünleri, yeşil biber, çilek, domates, brokoli, patates ve tatlı patates olduğu görülmüştür. Zengin C vitamini kaynakları arasında aynı zamanda koyu yapraklı yeşillikler, kavun, papaya, mango, karpuz, Brüksel lahanası, karnabahar, lahana, kırmızıbiber, ahududu, yaban mersini, kış kabağı ve ananas bulunduğu bilinmektedir. C vitamini, vücuttan östrojen atılımını yavaşlatabilir. C vitaminini östrojen veya östrojen bazlı kontraseptiflerle aynı anda almak hormonal yan etki riskini artırabilir. C vitamini takviyeleri ayrıca bazı kemoterapi ilaçlarını daha az etkili hale getirebilir. Bu tür etkileşimleri önlemek için C vitamini takviyelerinin kullanılan ilaçlar üzerinde bir etkisi olup olmadığını doktora danışmak gereklidir.

8. Folik Asit

Folik asit, proteinlerin yapıtaşı olan aminoasitlerin birbirine dönüşmesini sağlar, DNA yapısındaki nükleik asitlerin yapımında ve kan hücrelerinin yapımı ve çoğalmasında etkilidir. Bebeğinizin vücudunda ilk gelişen sistemlerden biri sinir sistemidir ve folik asit özellikle sinir sisteminin gelişiminde önemli bir rol oynar. Hamilelik döneminde folik asitten yetersiz beslenen gebelerin bebeklerinde sinir tüp bozukluğu (nöral tüp defekti) hastalığı olan spina bifida görülmektedir. Spina bifida, beyin ve omuriliği oluşturacak olan tüpün embriyonun gelişimi sırasında düzgün kapanamaması sonucu meydana gelir. Embriyonun nöral tüpünün kapanması, hamileliğin ilk dönemlerinde gerçekleşir. Folik asit, vücuttaki fonksiyonların devamlılığı için son derece önemlidir. Folik asit, vücuda oksijen sağlayan sağlıklı kan hücrelerinin oluşmasına yardımcı olur. Folik asit eksikliği ile birlikte yorgunluk, halsizlik ve soluk bir ten rengi meydana gelebilir. Folik asit, DNA ve diğer genetik materyallerin sentezlemesi, onarımı ve hücrelerin bölünmesi için de oldukça önemlidir. Özellikle hamileliklerde folik asit eksikliği, spina bifida ve anensefali gibi nöral tüp düzensizliklerine yol açabilir. Folik asiti gün içerisinde tükettiğiniz besinlerden alabileceğiniz gibi, aynı zamanda hekiminizin önerdiği ölçüde ilaç olarak da kullanabilirsiniz. Folik asitin yeterli düzeyde olması, birçok hastalığa karşı koruma sağlamaktadır. Bunlardan bazıları şu şekildedir:

  • Depresyon
  • Otizm
  • Romatoid artrit

Özellikle bebek sahibi olmayı planlıyorsanız, gebe kalmadan önceki aylarda folik asit tabletleri almanız önemlidir. Hamilelik öncesinde folik asit kullanılması, gelecekte bebeğin spina bifida gibi sinir tüpü kusurlarına karşı korunmasını sağlar. Folik asiti 2 ila 3 aylık periyotlarda tablet şeklinde kullanabilirsiniz. Ayrıca folik asidin doğal formu olan ve folat içeren besinleri daha fazla tüketmeye çalışabilirsiniz. İçerisinde folik asit içeren bazı besinler şöyledir:

  • Baklagiller
  • Kuşkonmaz
  • Kuru fasulye
  • Domates suyu
  • Ceviz
  • Tahin
  • Fındık
  • Ciğer
  • Buğday
  • Çilek
  • Pancar
  • Turunçgiller
  • Brüksel lahanası
  • Brokoli
  • Ispanak
  • Yumurta
  • Papaya
  • Muz
  • Avokado

Emziren Anneler İçin Takviyeleri Kullanmak Anında İyi Gelir mi?

Evet, yine de belirtmekte fayda var ki bu durum bünyeden bünyeye değişiklik gösterebilir. Doktor tavsiyesiyle olduğu sürece dengeli bir takviye, emziren anneler için gayet olumlu sonuçlar doğurabilir.

Emziren Anneler İçin Takviyelerin Etkileri Nelerdir?

Emzirme döneminde geçici kemik kaybı yaşamamak için kalsiyum desteği oldukça önemlidir. Bu dönemde kalsiyum açısından yeterli miktarda beslenildiği düşünülse de, emziren bir anne faktörü olduğunun unutulmaması gerekir. Kalsiyumun yanı sıra, kansızlığın yaşanmaması için demir desteği de oldukça önemlidir. Doğum sırasında yaşanan kan kaybı, bu dönemde kansızlık sorununun yaşanmasına neden olabilir. Bu yüzden kansızlık sorununa karşı demir desteği alınabilir. Bebeğin beyin gelişimi için ise Omega-3 yağ asitleri oldukça önemlidir. Aşırı olmayacak şekilde deniz ürünleri tüketerek Omega-3 yağ asitlerini almak mümkündür. A vitamini, hücrelerin korunmasında ve bağışıklık sistemini güçlendirmekte oldukça faydalıdır.

Emziren Anneler İçin Takviye Almak Sağlıklı mı?

Emzirme döneminde beslenme oldukça önemlidir. Bu dönemde anne adaylarının, hem gebelik hem de emzirme döneminde vitamin ve mineral ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde dengeli ve yeterli beslenmeleri gerekmektedir. Önerilen miktarda meyve, sebze, et, kuru baklagil, protein, kalsiyum içeren süt ürünleri ve tam tahıllı buğday ürünlerini yeterli ve dengeli miktarda tüketmek, vitamin ve mineral eksikliğinin oluşmasını önler. Ancak, doktorla yapılan karşılıklı iletişim doğrultusunda vitamin ve mineral eksikliği olduğu düşünülüyorsa, bu yönde takviye kullanılabilir. A vitamini ihtiyacı, hamilelik döneminde olduğu gibi emzirme döneminde de hem anne hem de bebek için artar. D vitamininin yeterli oranlarda olması da oldukça önemlidir. Emziren annenin kemik sağlığı için D vitamini ihmal edilmemelidir. Tüm bunlara ek olarak, folik asit, B12, B6, iyot vitamin ve mineralleri de ihmal edilmemelidir. Öncelikle dikkat edilmesi gereken durum, annenin beslenme düzenidir. Düzenli ve yeterli bir şekilde beslenen annelerin mutlaka vitamin ve mineral kullanmaları gibi bir şart yoktur. Ancak bazı vitamin ve minerallerin sadece besinlerle karşılanması zor olabilir. Bu gibi durumlar hakkında bilgi sahibi olmak için emziren annenin doktorundan bilgi alması oldukça önemlidir. Doktordan alınan bilgi doğrultusunda eksik olan vitamin ve mineraller, gerek beslenme düzeni ile gerekse takviyelerle tamamlanabilir.

Emziren Anneler İçin Takviye Almadan Önce Bir Doktora Danışmak Gerekli midir?

Evet, hekim ile karşılıklı iletişim doğrultusunda vitamin ve mineral eksikliği olduğu düşünülüyorsa, bu yönde takviye kullanılabilir.

Emziren Anneler İçin Takviyelerin Fiyatları Nelerdir?

Emziren anneler için takviye fiyatları, üründen ürüne değişkenlik gösterebilmektedir. Pek çok takviye ürünü uygun fiyatlara bulmak mümkündür.

0

Yorumlar (0)

Yorum Yapın

0 / 300

Okumaya Devam Edin