Fit1001 logosearch icon
Diyabet Nedir?Yorum Ekle
0

Diyabet Nedir?

Diyabetin türleri nelerdir? Diyabet tanısı nasıl koyulur? Diyabetin tedavileri nelerdir?
18 dk. da okunurFit1001 Editör02 Kas 20220 Yorum
Diyabet Nedir?

Diyabet, vücudunuzda pankreas adlı salgı bezinin yeterli miktarda insülin hormonu üretmemesi ya da ürettiği insülin hormonunun etkili bir şekilde kullanılamaması durumunda gelişen ve ömür boyu süren bir hastalık olarak karşımıza çıkmaktadır. Sonuç olarak kişi, yediği besinlerden kana geçen şekeri yani glukozu kullanamaz ve kan şekeri yükselir. Yediğimiz besinlerin özellikle karbonhidrat içeren besinlerin çoğu vücutta enerji için kullanılmak üzere glukoza dönüştürüldüğü bilinmektedir. Midenin arka yüzeyinde yerleşik bir organ olan pankreas, kaslarımızın ve diğer dokuların kandan glukozu alıp enerji olarak kullanmalarını sağlayan "insülin" adı verilen bir hormon üretir. Besinlerle kana geçen glukoz, insülin hormonu aracılığı ile hücrelere girer. Hücreler glukozu yakıt olarak kullanır . Eğer glukoz miktarı vücudun yakıt ihtiyacından fazla ise karaciğerde (şeker deposu=glikojen), yağ dokusunda depolanır. Diyabeti olmayan bir birey kan şekeri düzeyi açlık halinde 120 mg/dl, tokluk halinde (yemeğe başladıktan iki saat sonra) 140 mg/dl’nin üstüne çıkmaz. Açlıkta veya toklukta ölçülen kan şekeri düzeyinin bu değerlerin üstünde olması diyabetin varlığını gösterir. Bir kişinin diyabetli olup olmadığı Açlık Kan Şekeri (AKŞ) ölçümü veya Oral Glikoz Tolerans Testi (OGTT) yapılarak saptanır. AKŞ ölçümü 100-125 mg/dl olması gizli şeker (pre-diyabet) sinyalidir. AKŞ ölçüm sonucunun 126 mg/dl veya daha fazla olması dahilinde diyabetin varlığını gösterdiği anlaşılır. OGTT’de glikozdan zengin sıvı aldıktan 2 saat sonraki kan şekeri değeri önemlidir. İkinci saat kan şekeri ölçümü 140-199 mg/dl ise gizli şeker, 200 mg/dl veya daha yüksek ise diyabet tanısı konulur.

Diyabet Belirtileri Nelerdir?

Diyabet hastalığı, bireylerde kendini üç temel belirti ile gösterir. Bunlar normalden fazla yemek yeme ve doymama hissi, sık idrara çıkma, ağızda kuruluk ve tatlılık hissi ve buna bağlı olarak aşırı su içme isteği olarak sıralanabilir. Bunun haricinde kişilerde görülebilecek diğer diyabet belirtileri şu şekilde sıralanabilir:

  • Halsizlik ve yorgunluk hissi
  • Hızlı ve istemsiz kilo kaybı
  • Bulanık görme
  • Ayaklarda uyuşma ve karıncalanma şeklinde rahatsızlık hissi
  • Yaraların normalden daha geç iyileşmesi
  • Ciltte kuruluk ve kaşıntı
  • Ağızda aseton benzeri koku oluşumu

Diyabet Nedenleri Nelerdir?

Diyabet hastalığı nedenleri konusunda yapılan birçok araştırmanın neticesinde, diyabet hastalığında genetik ve çevresel nedenlerin beraber rol aldığı sonucuna varılmıştır. Temelde Tip 1 Diyabet ve Tip 2 Diyabet olarak iki türü bulunan şeker hastalığında hastalığa neden olan etmenler bu türlere göre farklılık göstermektedir. Tip 1 Diyabet nedenleri arasında yüksek oranda genetik faktörler rol oynamakla birlikte kan şekerinin düzenlenmesinde görev alan insülin hormonunu üretimi yapan pankreas organına zarar veren virüsler ve vücut savunma sisteminin çalışmasındaki aksaklıklar da hastalığa sebep olan etmenler arasındadır. Bunun yanı sıra şeker hastalığının daha yaygın görülen türü olan Tip 2 diyabetin nedenleri arasında şu şekilde belirtilebilir:

  • Obezite (aşırı kilo)
  • Ebeveynlerde diyabet öyküsünün bulunması
  • İleri yaş
  • Hareketsiz yaşam tarzı
  • Stres
  • Gebelik sırasında gestasyonel diyabet oluşumu ve normalden yüksek doğum ağırlıklı bebek dünyaya getirme

Diyabet Tanısı Nasıl Konulur?

Diyabet tanısında kullanılan en temel iki test açlık kan şekeri ölçümü ve şeker yükleme testi olarak da bilinen Oral Glukoz Tolerans Testi (OGTT)'dir. Sağlıklı bireylerde açlık kan şekeri düzeyi ortalama 70-100 mg/Dl arasında farklılık gösterir. Açlık kan şekerinin 126 mg/Dl'nin üzerinde olması, diyabet tanısının koyulabilmesi için yeterlidir. Bu değerin 100-126 mg/Dl arasında olması durumunda bireye OGTT uygulanarak tokluk kan şekeri araştırılır. Öğün başlangıcından 2 saat sonra kan şekerinin ölçülmesi sonucunda kan glukoz seviyesinin 200 mg/Dl'nin üzerinde olması diyabet hastalığının, 140-199 mg/Dl aralığında olması gizli şeker adı verilen pre-diyabet döneminin göstergesidir. Bunların yanı sıra yaklaşık son 3 aylık kan şekerini yansıtan HbA1C testinin %7'den yüksek olması diyabet tanısını işaret eder.

Diyabet Tedavisi Yöntemleri Nelerdir?

Diyabet tedavisinde amaç kan şekeri ayarını sağlamak diğer bir ifade ile kan şekeri yükselmelerini ve kan şekeri düşmelerini önlemektir. Bu ayarın sağlanması komplikasyonların gelişimini önlemek veya gelişmiş komplikasyonların seyrini yavaşlatmak için son derece önemlidir. İyi bir diyabet kontrolü, kan şekeri seviyenizi mümkün olduğunca normale en yakın tutmak anlamına gelir. Bu durum, aşağıdakilerin yapılmasıyla sağlanabilir;

  • Yenilen besinlerin özellikle karbonhidrat içeren besinlerin vücudun ihtiyacından fazla tüketilmesi kan şekeri seviyelerini yükseltir. Kan şekeri kontrolünün sağlanmasında diyabetli bireye özgü beslenme tedavisinin verilmesi önemlidir.
  • Diyabetli kişilerle diğer kişilerin besinlere olan gereksinimi aynıdır. Her insanın enerji, karbonhidrat, protein, yağ, lif, vitamin, mineral gereksinimi vardır. Bir kişide diyabetin olması bu gereksinimlerden birini veya birkaçını azaltması veya arttırması anlamına gelmez.
  • Egzersiz, vücudunuzun glikozu etkili bir şekilde kullanmasını ve kan şekeri kontrolünü sağlar. Ayrıca, şişman tip 2 diyabetli kişilerin kilo kaybetmesine yardımcı olur.
  • İnsülin, besinlerle kana geçen şekerin vücut tarafından kullanılmasını sağlayan ve böylece kan şekeri yükselmelerini önleyen bir hormondur. Tip 1 diyabetli kişilerin yaşamak için insüline gereksinimi vardır. İnsülin bağımlılık, alışkanlık yapacak bir madde değildir. İnsülin yaşam için elzemdir. Vücut insulin yapmıyor ise dışardan enjeksiyon yolu ile vücuttaki eksikliği yerine koymak gerekir. Tip 2 diyabetli kişilerin kan şekerinin ayarını sağlamak için ağızdan alınan ilaçlara veya insüline gereksinimleri olabilir.

Yukarıdaki bahsi geçen maddelerin tümü arasında bir denge tutturmak önemlidir. Bu dengenin oluşması için diyabetli birey mutlaka diyabet ve tedavisi konusunda eğitim almalıdır. Diyabette iyi bir tedavinin ve tedaviye uyumun iyi sonuçlar verdiğini artık öğrenmiş bulunuyoruz. Diyabet olduktan sonra önlem, diyabetik komplikasyonların erken tespitini ve önlenmesini içerir. Fakat diyabetin ortaya çıkmadan önlenmesi, riskli kişilerin diyabetten korunması da mümkündür. Günümüzde diyabeti önlemek amacı ile yapılan önemli çalışma sonuçları yaşam tarzı değişikliklerinin yani sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazanılması, düzenli egzersiz ve eğitim ile diyabet görülme sıklığının %58 oranında azaldığını göstermiştir. Diyabet riskiniz var ise Türkiye Diyabet Vakfı’nın Diyabeti Önleme Programına  da başvurabilirsiniz. Eski adı ile HbA1c yeni adı ile A1c testi, kan şekeri kontrolünüzün ne kadar "yeterli" olduğunu gösteren bir testtir. Yeterli kontrol, kan şekerinizin diyabeti olmayan kişilere yakın düzeylerde olması anlamına gelir. "Diyabetin Kontrolü ve Komplikasyonları" adlı bir bilimsel çalışma, kan şekeri düzeylerinin kontrolü ne kadar iyi olursa, diyabetin uzun dönemdeki komplikasyonlarının, özellikle de nefropati (böbrek hasarı), retinopati (diyabetik göz hastalığı) ve nöropati (sinir hasarı) gibi komplikasyonların gelişme olasılığının o kadar azalacağını göstermiştir. Bu çalışma tip 1 diyabetliler üzerinde yapılmış olsa da, tip 2 diyabetliler ile yapılan benzer çalışmalar da iyi bir kontrolün diyabetin komplikasyonlarından pek çoğunun gelişmesinin önüne geçtiğini göstermiştir. A1c'nin %7'nin altında olması kan şekerinizin kontrol altında olduğunu gösterir. Eğer sizin A1c değerleriniz genelde %7'nin üzerindeyse bunu düzeltmek için harekete geçmelisiniz. A1c değerinin %7 olması günlük ortalama kan glikoz düzeyinin 150 mg/dl olduğunu yansıtır. Fakat kan şekeriniz 50 mg/dl ile 250 mg/dl arasında oynuyorsa yine A1c değeriniz %7 olacaktır. Kan şekeriniz düzenli seyretmiyorsa, bir takım bilgiler toplamanız gerekir. Bunun için bir hafta boyunca kan şekerinizi günde dört kez ölçün. Bütün sonuçları not alın. Bu sonuçların %80'i 125 ile 175 mg/dl arasında olmalı ve hiçbiri 200 mg/dl'nin üzerine çıkmamalıdır. Eğer ölçümler sonucunda çok düşük ya da çok yüksek değerleriniz varsa mutlaka doktorunuza ve beslenme uzmanınıza danışmanız gerekir.

Diyabet Hakkında Bilinmesi Gerekenler Nelerdir?

Diyabet hastalığının türleri şu şekilde sıralanır:

Tip 1 Diyabet (İnsüline bağımlı diyabet): Genellikle çocukluk döneminde ortaya çıkan, pankreasta insülin üretiminin yetersiz olması veya hiç olmaması kaynaklı ve dışarıdan insülin alımının zorunlu olduğu diyabet hastalığı türü

Tip 2 Diyabet: Hücrelerin kan şekerini düzenleyen insülin hormonuna karşı duyarsızlaşması sonucunda görülen diyabet hastalığı türü

Latent Autoimmune Diabetes in Adults (LADA): İleri yaşlarda görülen, otoimmün (bağışıklık sistemindeki çalışma bozukluğu sebebiyle vücudun kendi kendine zarar vermesi) kaynaklı Tip 1 diyabet benzeri insüline bağımlı diyabet hastalığı türü

Maturity Onset Diabetes (MODY): Erken yaşta görülen Tip 2 diyabet benzeri diyabet hastalığı türü

Gestasyonel Diyabet: Gebelik sırasında gelişen diyabet hastalığı türü

Yukarıda belirtilen diyabet türleri haricinde halk arasında gizli şeker hastalığı olarak adlandırılan pre-diyabet dönemi, Tip 2 diyabet oluşumunun öncesinde kan şekerinin diyabet tanısı koymak için yeterli yükseklikte seyretmeden hafif bir yükseklik eğiliminde olduğu, doğru tedavi ve diyet ile birlikte diyabet oluşumunun önüne geçilebildiği veya yavaşlatılabildiği döneme verilen addır. Şeker hastalığının en çok görülen iki çeşidi Tip 1 Diyabet ve Tip 2 Diyabettir

Stres Diyabet Hastalarını Nasıl Etkiler?

Yaşadığınız stres türü, vücudun fiziksel tepkisini de etkileyebilir. Tip 2 diyabetli kişiler zihinsel stres altında olduklarında, genelde kan şekeri seviyeleri artar. Tip 1 diyabetli kişilerde glikoz seviyelerinde bir artış veya düşüş yaşanabilir. Fiziksel stres ise kan şekerini doğrudan etkileyebilir. Stresli olduğunuz esnada ne yaptığınız, tetikleyicileri belirlemenize yardımcı olabilir. Mesela pazartesi sabahları daha stresliyseniz, şekerinizi kontrol altında tutmak için pazartesi sabahı daha özel adımlar atmanız gerekir.

Diyabet Kimlerde Görülür?

Tip 1 diyabet, çoğunlukla çocuklar ve ergenlik çağındakilerde gelişir fakat yetişkinlerde de görülebilir. Çocuklukta en sık görülen kronik hastalıklardandır. Tip 1 diyabet için risk faktörleri iyi tanımlanmamıştır. Ancak Tip 1 diyabetiklerin birinci derece akrabalarında genetik ve çevresel faktörlerin hastalığı tetiklediği ortaya çıkmıştır.

Tip 2 diyabet, esas olarak yetişkinlerde görülmekteyse de dünyanın birçok yerinde ergenlik çağına gelmiş grup için hızla büyük bir sorun olmaya başlamıştır. Tip 2 için risk faktörleri yaşın artışı, şişmanlık (obezite), ailede diyabet öyküsü, gebelikte iri bebek ya da diyabet öyküsü, fiziksel aktivite azlığı, bozulmuş glukoz toleransı ve ırk/etnik gruptur. 

Diyabet Çeşitleri Nelerdir?

  • Tip 1 Diyabet
  • Tip 2 Diyabet
  • Tek Gen Hastalığına Bağlı Diyabet
  • Gebelik Diyabeti

Genel olarak tip 1 ve tip 2 diyabet tanımlamaları kullanılır. Tip 1 diyabet, genellikle erken yaşlarda başlar, tanıdan itibaren mutlaka insülin kullanılmasını gerektirir.

Tip 2 diyabet, genellikle daha ileri yaşlarda (35 yaş ve üzerinde) başlar. Ortaya çıkışında sağlıksız yaşam biçimi davranışları ve aile öyküsünün etkili olduğu, beslenme, fiziksel aktivite ve kan şekerini düzenleyici ilaçlar ile tedavi edilebilen bir hastalıktır.

Tip 1 Diyabet

İnsan Vücudunun enerji ihtiyacı, yiyeceklerimizdeki temel besin öğeleri karbonhidrat, protein ve yağlardan sağlanır. Emilebilmek için en küçük parçalarına ayrılan besin öğelerinin en önemlisi “glukoz” adı verilen basit şekerlerdir. Glukoz başta beyin olmak üzere vücudun tüm organlarının önemli bir besin kaynağıdır. Hücreler ihtiyacı olan glikozu, midenin arkasında bulunan pankreas bezinin salgıladığı bir hormon yardımıyla kullanır. İnsülin olarak bilinen bu hormon vücutta yapılamaz ise alınan gıdalar enerji olarak kullanılamayacaktır. İnsülin hormonlarının eksikliği sonucu ortaya çıkan Tip 1 diyabet, sıklıkla çocukluk ve gençlik yaşlarında ortaya çıktığı için “Juvenil diyabet” adını da alır.

Tip 1 diyabet, pankreasta bulunan ve insülin üreten beta hücrelerinin otoimmün bir süreç sonunda zedelenmesi ile meydana gelmektedir. Hastalar, mutlak veya göreceli bir insülin yetersizliği olduğundan ömür boyu insülin hormonunu dışardan (enjeksiyon yoluyla) almak zorundandırlar. Bu nedenle Tip 1 diyabet, İnsüline Bağımlı Diyabet (Insulin Dependent Diabetes Mellitus=IDDM) olarak da isimlendirilmektedir. Genel olarak toplumdaki diyabet vakalarının %10'unu Tip 1 diyabet vakaları oluşturmaktadır. Çocukluk çağında Tip 1 diyabet sıklığı ülkeler (bölgeler) arasında farklılık göstermekte ve her yıl 15 yaş altındaki 100.000 çocuktan 1-42'sinde diyabet gelişmektedir. Tip 1 diyabet genel olarak kuzey ülkelerinde daha sık görülmektedir.  Sağlıklı bireylerde vücuda dışarıdan gelen yabancı etkenlere karşı korumakta görevli bir bağışıklık sistemi bulunur. Bu sistemin  virüs, aşılanma, ilaç, fizik veya psişik stres gibi herhangi bir nedenle normalden sapması sonucu kendi hücrelerini yabancı olarak algılaması, onlara saldırması ve tahrip etmesiyle meydana gelen hastalıklara “otoimmün hastalıklar” denir. Tip 1 diyabet de otoimmün hastalıklar grubuna dahildir. Bilinmeyen bir nedenle harekete geçen bağışıklık sistemi, insülin yapımını üstlenen pankreas beta hücrelini tahrip etmektedir. Bu tahribat %80’in üzerine ulaştığında hastalık belirtileri ortaya çıkar. Anne, baba kardeş gibi birinci derecede yakın akrabalarında Tip 1 diyabet olanlarda, Çok sayıda Tip 2 diyabetli yakını olanlarda,

Gebelik sırasında diyabet ortaya çıkan kadınlarda daha yüksektir.

Kan şekeri sürekli yüksek seyrederse gelişecek belirtiler;

  • Çok idrar yapmak, Sık idrara çıkmak
  • Vücutta insülin yapılamadığı zaman, insülin hormonunun normalde sorumlu olduğu işlevler yapılamaz, yani glikoz hücreler tarafından enerji olarak kullanılamaz ve kanda birikir. Belli bir düzeyden sonra da böbreklerden idrar yolu ile şeker atılmaya başlar. İdrarla atılan şeker beraberinde suyu da sürükleyeceğinden kişi çok idrar çıkarmaya ve sık idrara çıkmaya başlar.
  • Çok su içmek
  • İdrarla aşırı su kaybedilince aşırı su içme ihtiyacı duyulur.
  • Zayıflamak
  • Öte yandan alınan gıdalardan yararlanamayan vücut hücreleri enerji kaynağı olarak depolardaki yağları yakıt olarak kullanmaya başlar ve kişi zayıflar.

Bu belirtilerin ortaya çıkması için gereken süre, pankreas bezinin beta hücrelerindeki tahribatın miktarına ve yakım hızına bağlı olarak değişecektir. Tahribat haftalar, aylar, hatta yıllar boyunca süregelebilir. Tahribatın hızlı ve kısa sürede tamamlandığı durumda vücut enerji ihtiyacı için kendi proteinlerini ve yağlarını kullanmak zorunda kalır. Özellikle yağların aşırı yıkımıyla oluşan, keton cisimleri adı verilen son ürünler vücut için zararlı atıklardır, vücutta birikerek ketoasidoz denilen acil tabloyu meydana getirirler. Ketoasidozun belirtileri ise, karın ağrısı, hızlı solunum, aşırı halsizlik ve yorgunluktur. Böyle bir durumla karşılaşıldığında yapılabilecek en doğru şey derhal acil olarak hastaneye başvurmaktır. Tip 1 diyabetin tedavisinde değişmez kural insülin enjeksiyonudur. Bu tip şeker hastalığında insülin kullanmak bir zorunluluktur ve hayat kurtarıcıdır. Tedavinin diğer temel taşları ise sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve eğitimdir. İdeal kan şekeri düzeyinin sağlanması için gün boyu belirgin özen ve günlük bakım gerekir. Kişinin kendini iyi hissetmesi ve sağlıklı yaşam sürdürmesi için gereken bakımı hayat biçimi haline getirilmelidir.

Tip 2 Diyabet

Herkeste, her yerde, her yaşta diyabet teşhis edilebilir. Bu risk kimlerde daha fazladır sorusuna ise aşağıdaki bilgiler ışığında cevap aranabilir;

  • Ailesinde diyabetli olanlar,
  • Fazla kilosu olan kişiler,
  • 4 kg’dan daha ağır bebek doğuran kadınlar,
  • Stres altında yaşayan kişilerde diyabetin görülme riski daha yüksektir.
  • Ayrıca pankreasın kronik iltihabı, pankreas tümörleri ve ameliyatları ile hipertiroidi, akromegali gibi bazı hormon hastalıkları Tip 2 diyabete yol açabilir.

Tip 2 diyabetin belirtileri ise ;

  • Tip 2 diyabeti olan ve kan şekeri yüksek olan kişilerde;
  • Sık sık idrara çıkma,
  • Ağız içi kuruluğu,
  • Çok su tüketme,
  • Açlık hissinin sürekliliği,
  • Cilt yaralarının çok geç iyileşmesi,
  • Kuru ve kaşıntılı bir cilt,
  • Sık sık infeksiyon gelişmesi,
  • Ellerde ve ayaklarda uyuşma durumu, karıncalanma görülür. Ancak bu belirtiler zaman içinde yavaş yavaş ortaya çıkar.

Tip 2 diyabet tedavisi için neler yapılmalıdır sorusunun cevabı için aşağıdaki adımlar dikkate alınmalıdır;

Birinci basamak tedavi planında medikal beslenme tedavisi yani beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi, yaşam tarzının hastalığınıza uygun değiştirilmesi, egzersiz programlarının uygulamaya koyulması yer almaktadır. Eğer, bu tedavi planına uyulmasına rağmen kan şekeri normal sınırlar içinde tutulamazsa ağızdan hap olarak alınan şeker düşürücü ilaçlar tedaviye eklenir. Ancak bazı Tip 2 diyabetliler kan şekeri düzeyini normal sınırlar içinde tutabilmek için insüline ihtiyaç duyulabilir. Bu durumlarda uygun dozda yapılan insülin enjeksiyonları ile tedavi desteklenir. Ağızdan şeker düşürücü hap veya insülin tedavisi alan Tip 2 diyabetlilerin haftanın belirli günlerinde kan şekerini ölçmeleri son derece önemlidir. Buradaki gözden kaçırılmaması gereken en önemli husus ise hekiminize danışmanız ve hekiminizin tavsiyelerini göz ardı etmemenizdir.

Beslenme planına uyum sağlamasına, egzersiz yapmasına ve aldığı ilaçlara rağmen kan şekeri yüksek seyreden diyabetlilere, ameliyat olacak hastalara, ameliyat döneminde, gebeliği esnasında diyabet tanısı konan ve hamilelikte kan şekeri kontrolü sağlanmayan kadınlara, ağır bir infeksiyon geçirirken iyileşmeyen kişilere, ayak yarası olan diyabetlilere, diyabete bağlı komplikasyonların gelişmeye başladığı diyabetlilere mutlaka insülin tedavisi uygulanmalıdır.  

Diyabet için önemli bir diğer husus da beslenme tedavilerinde nelere dikkat edileceğidir. Diyabette, beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesinin amacı diyabetli bireyin hayatı boyunca uygulayabileceği en ideal beslenme programını oluşturarak

  • Kan şekerini normal sınırlar içinde tutmak,
  • Hiperglisemi (kan şekeri yüksekliği) ve hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü) gibi akut komplikasyonları önlemek,
  • İdeal vücut ağırlığını sağlamak ve korumaktır.

Bunun için tip 2 diyabetli bireye,

  • Bireysel özelliklerine uygun, yeterli miktarda ve uygun zamanda yemek yemesi,
  • Kan şekeri kontrolü için gereksinimine uygun miktarda karbonhidrat içeren besin tüketmesi,
  • Besin tüketiminde çeşitliliğinin sağlanması,
  • Besinlerle alınan posa miktarını arttırması,
  • Basit şekerleri (toz ve kesme şeker, bal, tatlı, meyve suyu v.s.) diyetisyen kontrolünde tüketmesi önerilir.

Tek Gen Hastalığına Bağlı Diyabet

Diyabet insülin sentezi, sekresyonu ve fonksiyonundaki defektler sonucu ortaya çıkan hiperglisemi ile karakterize metabolik bir hastalıktır. Kronik hipergliseminin neden olduğu mikro ve makrovasküler komplikasyonlar kalp, böbrek, periferik sinir sistemi ve göz gibi bir çok organ ve sistemde ciddi hasara yol açar. Türkiye'de ve tüm Dünya'da sürekli artan insidansı ile diyabet en önemli morbidite ve mortalite nedeni olarak yaygın halk sağlığı sorunları arasında yer alır. Genetik, epigenetik ve çevresel faktörlerin birlikte rol aldığı kompleks, multifaktöryel bir hastalık olan diyabetin tek gen defektine bağlı olarak ortaya çıkan monogenik formlarının varlığı mendelyen kalıtıma uyan ailesel vakalar nedeniyle uzun zamandır bilinmektedir. Gelişen yeni teknolojilerle birlikte uygulanan bağlantı analizi çalışmaları, genom boyu asosiyasyon çalışmaları ve aday gen çalışmaları ile diyabette monogenik kalıtıma neden olan çok sayıda gen tanımlanmıştır. MODY, yenidoğan diyabeti ve insülin rezistansı sendromları tek gen defektine bağlı olarak monogenik diyabete neden olan diyabet formlarıdır. Diyabete neden olan tek gen defektlerinin saptanması hastalığın patogenezinin aydınlatılmasına büyük katkı sağladığı gibi, yeni tedavi yaklaşımlarının gelişmesine de yol açmıştır.

Gebelik Diyabeti

Gebelikte vücudun enerji ihtiyacı artmaktadır. Çocuğun gelişimi için gerekli enerjiyi sağlamak için daha fazla glikoza gereksinim duyulur. Bu nedenle gebelerde kan şekeri normale göre düşük düzeydedir. Karbonhidrat alımında azalma sonucunda hücreye yeterli glikoz giremezse, enerji öncelikle yağlardan sağlanır ve idrarda keton cisimleri görülür. Gebelikte, kanda yeterli insülin hormonu olmaması, buna karşın glikoz gereksiminin artması nedeniyle ketoza yatkınlık artar. Ketozis, hem çocuğun gelişimi, hem de gebenin sağlığı açısından tehlikeli sonuçlar doğuracak bir durumdur. Ayrıca gebelikte progesteron, östrojen, kortizon, laktojen vb. hormonların artışı insüline karşı bir direnç gelişmesine sebep olur.

Diyabetik gebe ile diyabetik olmayan gebe arasındaki en önemli fark, diyabette ketoasidoz riskinin artmasıdır ayrıca mevcut insülin direncinde tabloyu daha ağırlaştırabilir. Gebelerde insülin gereksinimi, gebe olmayanlara oranla daha fazladır.   Diyabetik gebelerde gebelik öncesine göre özellikle ilk 3 aydan sonra insülin ihtiyacı artmaktadır. Diyabetik gebelerde organizmanın artmış glikoz ve insülin ihtiyacının dengelenmesi hem anne hem de çocuk açısından önemlidir. Aksi taktirde bebeklerde kalp iskelet sistemi anomalileri, gebe kadında ise erken doğum, düşük, iri doğum veya ölü doğum yapma riski artmaktadır. Gebelik öncesi yeterli insülin salgılayabilen pankreas hücreleri gebeliğin ilerlemesiyle yeterli insülin salgılayamaz, bu nedenle daha önce diyabet belirtisi olmadığı halde gebelik boyunca kan şekeri yükselebilir. 'Gestasyonel Diyabet' olarak isimlendirilen bu tablo, gebelik bitiminde genellikle düzelir. Genellikle ailesinde çok sayıda diyabetik kişiler bulunan, 30 yaşın üzerinde, fazla kilolu hamileler gestasyonel diyabet açısından risk taşırlar. 

Gebe kalmasında yaşamsal risk bulunmayan diyabetik anne adayları fetüsün uygun sağlık ve gelişimini sağlamak amacıyla gebe kalmadan en az 3 ay öncesinden sıkı bir kontrole alınmalıdır. Diyabette metabolik kontrolün sağlanması ve komplikasyon gelişiminin önlenmesi veya ilerlemenin durdurulması açısından diyabet yaşı küçük, diyabete bağlı organ bozuklukları olmayan genç anne adaylarında risk düşüktür. Diyabet yaşı büyük, göz ya da sinir sistemi gibi organlarda başlangıç halinde bozukluklar teşhis edilmiş kişilerde, ya da ileri yaştaki annelerde ise risk yüksektir. Organ bozuklukları ilerlemiş diyabetiklerde ise, gebelik bu bozuklukları arttıracağı için hamileliğe izin verilmez. Gebelik süresince kan şekeri takibi yapılması oldukça önemlidir. İdeal açlık kan şekeri düzeyi 60-90mg/dl, tokluk kan şekeri düzeyi ise 120-130 mg/dl dir. Gebelik döneminde haftada en az 2 gün kahvaltıdan önce ve 2 saat sonra, öğle ve akşam yemeğinden önce ve gece 11.00'de olmak üzere günde 5 kez kan şekeri ölçümü yapılmalıdır. Gebelikte kan şekeri yükselmeden de idrarda şeker çıkabilir (Renal glikozüri). Bu nedenle günlük idrar glikoz takipleri ve aseton takibinin yapılması gerekir. Üst üste iki gün idrarda aseton tespit edildiğinde hastanın acilen doktoru ile görüşmesi gerekir. Gestasyonel diyabetik hastalarda, metabolik kontrol diyet ile sağlanabiliyorsa, tedaviye diyete uyum kontrolleri ile devam edilir. Metabolik kontrolü ideal düzeyde olmayan, fakat kan şekeri değerleri ideal düzeylerin biraz üzerinde olan hastalarda ve metabolik kontrolü iyi olmayan kan şekeri değişken olan diyabetiklerde vakit geçirilmeden insülin tedavisine başlanması gereklidir. Gebeler kesinlikle oral antidiyabetik ilaçlar kullanamazlar. Gebelik boyunca toplam kilo alımı 10-13 kg'ı aşmamalıdır. Diyabetik gebeye tercihen 38.haftadan itibaren doğum yaptırılabilir. Süre 40 haftayı aşarsa veya fetüsün 4000 gr üzerinde olduğu tahmin ediliyorsa tercihen sezaryen uygulanmalıdır. Anne karnında hiperglisemiye maruz kalan bebek insülin salgılamaya başlar ve doğumdan sonrada insülin salgılamaya devam eder. Bu nedenle yeni doğan çocukta en sık görülen metabolik bozukluk, kan şekeri düşüklüğüdür. Doğumu takiben bebeğin kan şekerinin ölçülmesi ve en az iki hafta süre ile sıkı bir şekilde kan şekeri takibi, hipoglisemilerin saptanması ve tedavisi açısından önem taşır. Bebekte hipoglisemi saptanırsa ya erken beslenme programına alınmalı yada hipoglisemi ağırsa içinde dekstroz bulunan serum verilmelidir.

Diyabet Hastaları Ek Takviyeler Alabilir mi?

Halk arasında şeker hastalığı olarak da bilinen diyabet hastalığı birçok hastalığın nedenlerinden biri olarak gösterilmektedir. En genel anlamıyla diyabet, açlık kan glikoz düzeyinin normalin üzerine çıkması şeklinde  tanımlanabilir. Bunun nedeni ise insülin hormonudur. Vücudumuzdaki insülin hormonu üretimi yetersiz olduğunda ya da hiç gerçekleşmediğinde diyabet sorunuyla karşılaşabiliriz. Diyabet hastalığı vücudumuzdaki dokuların insüline karşı duyarsızlaşması nedeniyle de görülebilir. Bu hastalığın birçok farklı çeşidi bulunabilir ancak en yaygın görüleni, tip 2 diyabet olarak bilinenidir. Bu hastalığın ilk aşamaları halk arasında insülin direnci olarak bilinir. Vücudumuzda insülin üretimi yeterli olsa da bu hormonu algılayan reseptörler çalışmaz ve vücudumuz insüline karşı duyarsızlaşır. Bu hastalık kilo kaybetme, çok su içme ve çok yemek yeme olarak kendini gösterebilir. İşte böyle tipleri olan diyabeti gıda takviyeleriyle kontrol altına almak mümkündür. Diyabet için takviye olarak faydalanabileceği bazı kaynaklar;

C vitaminin diyabetle yakından bir ilişkisi olduğu yapılmış güncel çalışmalarda ortaya konulmuştur. Vücudumuzda üretemediğimiz C vitaminini yediğimiz besinlerden ve takviye gıdalardan almamız gerekmektedir. Sağlıklı yaşamın bir parçası olarak alacağımız C vitaminin diyabet üzerinde etkili olduğu düşünülmektedir. Vücudunda C vitamini alımının düşük olduğu gözlemlenen kişiler, tip 2 diyabete daha yatkın olabilmektedirler. Vücuduna C vitamini alımının gerekli düzeyde olduğu bireylerle karşılaştırıldığında tip 2 diyabet hastalığının görülme oranı C vitamini alamayan bireylerde daha yüksek olabilir. Bu sebeple şeker hastalığını önlemek adına C vitamini alımına dikkat etmemiz gerekir. Tip 2 diyabet hastalığı olanlar da C vitamini alarak hastalıklarını yüksek kan şekeri seviyelerini düşürebilirler. Özellikle yemekten sonra hızlı bir şekilde artan kan şekerini azaltma da yardımcı olur. Diyabet hastalığıyla karşı karşıya kalındığında krom alınması gereken en önemli takviyelerden biridir olarak karşımıza çıkar. Karbonhidrat metabolizmamız için önemli bir besin olan krom insülin direnci olan kişiler için yardımcı bir takviyedir. Krom eksikliği diyabetin ortaya çıkmasına yol açan insüline karşı duyarsızlaşma ve düzensiz glikoz toleransına sebep olabilir. Dolayısıyla krom sağlıklı bireyleri diyabetten korumaya da katkıda bulunabilir. Diyabet hastalığı krom eksikliği sebebiyle oluşan bireyler krom takviyesi alarak vücutlarının insülin hormonuyla olan ilişkine yardımcı olabilirler. Krom vücudumuzda insülinin etkinliğini artırır. Böylece kan şekeri seviyesini düzenlemek konusunda destek olabilirler. Gıda takviyeleri kullanmadan önce doktorunuza danışmanız en doğru yaklaşım olacaktır.

0
diyabet ve kan şekeri

Yorumlar (0)

Yorum Yapın

0 / 300

Okumaya Devam Edin